Türk'ün Türk'ten başka düşmanı yoktur!
Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere tüm devlet kademelerinden ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir değil birkaç kez ''Evden çıkmayın!'' uyarısı yapılmasına rağmen birileri hala kendini süper kahraman sanarak sokaktan içeri girmiyor.
Türk'ün Türk'ten başka dostu olmaz klişesini geçin artık. Bizim Allah'ın izniyle yenemeyeceğimiz düşmanımız yok!
Bir istisna hariç...
Birkaç gündür yaşadığımız süreçten anladım ki burun buruna geldiğimiz düşmanların ve ambargoyla tehdit eden süper güçlerin bize veremediği zararı kendi kendimize veriyoruz...
Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere tüm devlet kademelerinden ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir değil birkaç kez ''Evden çıkmayın!'' uyarısı yapılmasına rağmen birileri hala kendini süper kahraman sanarak sokaktan içeri girmiyor.
Anlamıyorum...
Hakikatten sinirlenmeyi bir kenara bıraktım, fakat hala anlam veremiyorum...
Neden yahu neden?
Devlet, ''Sosyal alanlardan uzak durun! Virüs daha ülkemizde görülmedi ama taşıyıcılar tarafından bulaştırılabilir!'' dedi.
''Hayır! Biz gezeceğiz!'' diye ısrar ettik ve sosyal alanlarda kalabalık etkinlik yapmak yasaklandı.
Devlet, ''Kıymetli vatandaşlarımız, bakın uyarıları dikkate almıyorsunuz. Hala kahvehanelere, tiyatrolara, sinemalara ve kafeteryalara gidiyorsunuz. Böyle devam ederse virüs çok hızlı yayılacak!'' dedi.
İnat ettik. ''Bize bir şey olmaz! Sinemaya da gideceğiz! Kafelerde de oturacağız!'' dedik.
Sonuçta ne mi oldu?
Dünyanın en erken ve en çok tedbir alan ülkesi olmamıza rağmen birçok ülkeden daha hızlı yayıldı virüs.
Bununla da kalmadı tabi. Milletin laf dinlemediğini gören devlet yetkililerimiz, ''Anlattık, anlamadınız! Kafeler, tiyatrolar, sinemalar ve aklınıza gelebilecek tüm sosyal alanlar yasaklandı!'' dedi.
Hem de sonuna kadar haklı olarak...
Peki ne oldu sonuç?
Değişen bir şey var mı?
Keşke...
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca o kadar işinin arasında açıklama yapmaktan yoruldu artık. Elli kere dedi ki: ''Özellikle yaşlılarımız sokağa çıkmasın! Biz onlar için çabalıyoruz! Onlarda ölüm oranı çok fazla!''
Sonra ne mi oldu?
Ne olduğunu size bir örnekle anlatayım...
Edirne'de belediye çok akıllıca bir hareket yaparak sokağa çıkmakta ısrar eden yaşlıları engellemek için bankları kaldırdı.
O sıralarda ropörtaj yapan bir muhabir ise civardaki yaşlılara ''Efendim bankları kaldırıyorlar. Ne düşünüyorsunuz?'' diye sordu.
Sorunun muhattabı yaşlı amca aynen şöyle cevap verdi: ''Biz nereye oturacağız?''
Evet, evet!
Şaka değil...
Hatta ''Evde canımız sıkılıyor!'' diyen bile vardı.
Tabi ya...
Biz zaten müptelasıyız Çengelköy sahile gitmek varken, Üsküdar'da Kız Kulesi'ne karşı çay içmek varken, yahut Çamlıca'nın tepesinden şehri izlemek varken evde oturmaya...
Eee güzel amcalarım, teyzelerim...
Nihayetinde olanı beğendiniz mi?
Devlet baktı ki kimsenin laftan anlayacağı yok...
65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağını koydu. Çok da iyi etti. Ama bu karar sadece yaşlılarımıza verilmiş bir ceza değil...
Ya peki?
Aynı zamanda 65 yaşından küçüklere yapılmış bir uyarı aslında.
Hadi onlar yaşlı ve laf anlatması biraz zor oluyor diyelim...
Peki görüntülerde gördüğüm kadarıyla çoğu 65 yaşından küçük olup Galata Köprüsü'ne balık tutmaya çıkanlara ne demeli?
Yahut pazar sporu yapmak için koşuya gidene?
Veya güzel havayı değerlendirmek için Bebek ve Caddebostan'a akın eden binlerce potansiyel virüs taşıyıcısına?
Allah aşkına devlet size günlerdir ''Arkadaşlar! Bakın eğer böyle yapmaya devam ederseniz biz virüsün yayılışını engelleyemeyeceğiz! İtalya gibi olmak istemiyorsanız ne olur sokağa çıkmayın! Bizi yasak ilan ederek ekonomik hayatı kökünden durdurmak zorunda bırakmayın!'' demiyor mu?
Anlayan için aynen böyle diyor...
Çok merak ediyorum, neyinize güveniyorsunuz?
Böyle devam ederseniz birkaç güne kalmayacak sokağa çıkma yasağı ilan edilecek.
Ne olacak o zaman?
Haftada iki veya üç gün açık olan marketlerden bir tane ekmek almak uğruna saatlerce sıra beklemek hoşunuza mı gidecek?
Sizin gibiler yüzünden yasak gelirse şu an açık olan dükkanlar da kapanacak. Peki oralardan ekmek parası kazanan insanlar, evlerine bir parça yemek götüremeyince tuttuğunuz balıkları doya doya yiyebilecek misiniz?
Her şeyi bir kenara bırakın!
Ama her şeyi!
Allah korusun, size bulaşan bir virüsü yaşlı birine bulaştırarak onun hayatını kaybetmesine sebep olursanız vicdanınız hiç mi sızlamayacak?
Yok yok...
Nafile...
Ne desek boş!
Ben bu günlerde anladım ki bizim bizden başka düşmanımız yok.
Allah aşkına söylesenize bana, kendimize yaptığımız şu zulmü kırk düşman yan yana gelse yapabilir mi?