Hasta adam...
Bize 'hasta adam' diyenlerin, bellerini bir türlü doğrultamadığını ve bir dönem 'hasta adam' diyerek aşağıladıkları dünyanın son adil hükümdarlığının varislerinden nasıl yardım talep ettiklerini görüyorsunuz değil mi?
Batı, cephe hattında bir türlü bileğini bükemediği Osmanlı Devleti için son yıllarında 'hasta adam' yakıştırmasını yapmaya başlamıştı.
Öyle ki yaklaşık yüz yıl arslanı hasta yatağına düşürmek için çalıştılar. Son yüz yıldır ise hasta yatağında zapt etmeye çalışıyorlar...
Ne zaman 'Ya Hak!' deyip doğrulsa, fitne fücur ile hep çelme taktılar. 1950'de, 1980'de ve 28 Şubat'ta hep aynı sebeple bizi birbirimize düşürdüler.
Yıllar sonra arslan yine doğruldu hasta yatağından...
'One minute!' dedi kahpe düzene.
'Dünya beşten büyüktür!' diye haykırdı sömürü sahnesine.
Ve yine en iyi bildiklerini yapmaya çalıştılar.
15 Temmuz'da, yüz yıllık aranın ardından dimdik doğrulmuş olan koca çınarı aynı öncekilerde olduğu gibi hasta yatağına bitap düşürmeye çalıştılar.
Olmadı, başaramadılar...
Başaramadıklarıyla da kalmadı.
Devran tersine dönmeye başladı.
Koronavirüs salgını çıktığından beridir görüyorsunuz değil mi kimin 'hasta adam' olduğunu...
Bize 'hasta adam' diyenlerin, bellerini bir türlü doğrultamadığını ve bir dönem 'hasta adam' diyerek aşağıladıkları dünyanın son adil hükümdarlığının varislerinden nasıl yardım talep ettiklerini görüyorsunuz değil mi?
Emin olabilirsiniz ki batı ülkelerinin Türkiye'den yardım talep etmeleri, yalnızca diplomatik bir ilişki değil, aynı zamanda yüzlerce yıllık bir hesaplaşmanın dönüm noktası ve acziyetin kabul edilmesidir.
Ağızlarını ballandıra ballandıra 'hasta adam' dedikleri dev, gayrı ayağa kalktı.
Bugün kendi kendine yeten bir ülke oldu. Kimseden beş kuruş para istemeden, dünyayı dize getiren bir salgınla baş etti.
Süper güçlerin bir tane alabilmek için birbirlerine girdiği solunum cihazlarını tam 14 günde yüzde yüz yerli ve milli olarak üretmeye başladı.
Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi kimseyi ölüme terk etmedi. Dünyaya umut oldu.
Kendi silahını, kendi tankını, kendi topunu, kendi arabasını kendi üretti.
Tüm bunları bir zamanlar kendisine 'hasta adam' diyenlerin 'Avrupa Birliği' tek tek dağılmaya başlarken yaptı.
İçinde bulunduğumuz günlerde tarihi bir kırılışa şahit olduğumuzu görmemek için kör olmak lazım.
Dediğim gibi devran dönüyor...
Kutadgu Bilig'de şöyle söyler Yusuf Has Hacip:
''İnen yükselir, yükselen iner, parlayan söner ve yükselen durur"
Bana soracak olursanız, tam olarak yükselenlerin indiği ve parlayanların söndüğü bir zamanı yaşıyoruz.
Çünkü artık Türkiye'de, kendisine bir dönem 'hasta adam' diyenlerin eline 'hastasını' bile bırakmayan bir lider var.
Yirmi yıl önce bir Cumhurbaşkanı, bir Avrupa ülkesine ''Siz benim hastama bakmasını beceremezsiniz. Ben kendi hastamı kendim tedavi ederim.'' diyerek tek bir vatandaşı için özel uçak gönderecek deseler kim inanırdı?...
İşte bugün böyle bir Türkiye var...
Bize düşense, koca çınara bir kez daha bahar kapıları aralayan siyasilerimize sahip çıkmaktır.
Unutmayın!
''Ülkenizin arslanlarına sahip çıkmazsanız, düşmanın köpeklerine yem olursunuz.''
İnanın!
Yarınlarımız, dünlerimizden çok daha güzel olacak inşaAllah...
Vesselam...