EYT rüzgarı tersine dönecek
Böyle giderse EYT’liler denen grup aradıkları hakları sebebiyle değil fakat arayış tarzları nedeniyle toplumsal olarak büyük bir tepkiyle karşılaşacaklar.
Aylardır bir EYT muhabbetidir gidiyor. Televizyonu açıyorum herkes EYT konuşuyor. Radyo dinliyorum EYT! İnstagram’a giriyorum EYT! Twitter’da geziyorum gündem yine EYT!
Yani yazmayayım yazmayayım diyordum fakat gündem kulağımın dibinde bas bas bağırıyor.
Aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa süre önce bu meselenin bir şekilde halledilmesi için talimat vermişti ve her türlü formül üzerinde geniş bir çalışma yapılmıştı.
Neydi o çalışma?
Genel olarak üç başlık altında toplayabiliriz.
1- Mağduriyet var mı?
2- Varsa nasıl giderilir?
3- Maliyeti ne olur?
Çıkan sonuç olumsuz olacak ki Erdoğan ‘Seçim kaybetsek bile ben bu işte yokum!’ diyerek bütün kapıları kapattı.
Öncelikle şunu belirteyim ki ben ekonomist falan değilim. Ekonomiden de pek anlamam açıkçası.
İşinin ehli olmayan insanların da başka alanlarda atıp tutmasından hiç hoşlanmam.
O yüzden meselenin ekonomik boyutunu ekonomistlere bırakarak biraz daha siyasi kısmına değinmek istiyorum.
Siyasette popülizm denen bir şey vardır.
Formül basit!
Halka halkın duymak istediklerini söyler ve sükse yaparsınız. Popülizmde gerçeklik yoktur. Milletin hayalleriyle oynamak vardır.
Lakin Erdoğan öyle yapmadı. Aksine çıktı ne var ne yok her şeyi tek tek anlattı.
Bu maliyetin altından kalkamayız dedi.
Peki ben size sorayım…
Erdoğan EYT meselesini maliyet hesabı yapmadan ve ekonomiye vereceği hasarı düşünmeden kabul etse ne olurdu?
Ne olacak 6 milyona yakın insanın oylarını kendine çekmiş olurdu.
Erdoğan yalnızca siyasi ikbalini düşünerek bunu yapabilir hatta nihayetinde oylarını arttırarak başarılı da olabilirdi.
Bunu yapmadı!
Bir kısım EYT’li ta yerel seçimlerden beri Erdoğan’ı ‘Bak oy vermeyiz ha!’ diyerek tehdit etmeye çalışıyordu.
Erdoğan’ın konuşması adeta bu kitleye cevap niteliğindeydi.
Cümlelerinin alt metninde şunları söyledi Erdoğan: ‘’Evet biliyorum eğer bu işi kabul edersek siyasi olarak bize yarar fakat ülke ekonomisini perişan ederiz. Bu ülkenin ekonomisi bizim siyasi ikbalimizden daha kıymetlidir.’’
Türkiye gibi bir ülkede seçimin sonucunu değiştirebilecek kadar büyük bir kitleye karşı Erdoğan’ın söylediklerini söyleyebilmek cesaret ve devlet adamlığı ister.
Bu konuda Erdoğan’ı sonuna kadar destekliyorum!
Devlet, partilerini iktidarda tutmaktan başka derdi olmayan liderlerin eline bırakılmayacak kadar kıymetli bir kurumdur.
Erdoğan, kendine yapılanı kendinden sonrakilere yapmayarak devlet adamlığını bir kez daha gösterdi.
İnsanlar da Erdoğan’ın ne yapmak istediğini gayet iyi anladılar.
Anlamayanlar ise aynı tas aynı hamam devam ediyorlar.
Erdoğan’ın sözlerinin üzerine Twitter’da EYT erken seçim istiyor diye gündem oluşturmuşlar.
Burası demokratik bir ülke. Herkes hakkını hukuk çerçevesinde arayabilir. Mitingler düzenleyebilir.
Lakin bu kadarı biraz fazla!
Böyle giderse EYT’liler denen grup aradıkları hakları sebebiyle değil fakat arayış tarzları nedeniyle toplumsal olarak büyük bir tepkiyle karşılaşacaklar.
EYT meselesinde olay hak aramaktan çıkarak git gide şımarıklığa varıyor…
Erken seçim diyerek parmak sallamak da ne demek?
Burası muz cumhuriyeti mi ki kafanıza estiğinde devleti tehdit edesiniz.
Böyle durumlarda muhalefetin takınması gereken tavır da çok önemlidir.
Muhalefetin bu meseleye oy devşirme kaynağı olarak bakmayarak devlet yetkilileriyle masaya oturup maliyetin altından kalkılır mı kalkılmaz mı diye hesap etmesi gerekiyordu.
Eğer bunu yapacak kadar devlet şuuruna sahip olsaydılar partiler üzeri bir siyaset izleyerek millete gerçekleri söyleyebilirlerdi.
Onlarsa duruma 'buradan oy gelir' mantığıyla yaklaştılar.
Hani yazının başında popülizmden bahsetmiştim ya…
Ha işte muhalefetin EYT konusunda takındığı tavır tam olarak popülisttir.
Devlet adamlığıyla uzaktan yakından alakası yoktur.
Kendi devletini başka ülke topraklarında karalamaya çalışanlardan da devlet adamlığı beklemek pek akıl işi değil ya...
Bizimki de laf işte…