Dili değil gönlü sürçtü
Her ne kadar milli görüş gömleğini çıkarmış olsa da Erdoğan’ın en büyük referansı hem rahmetli Necmettin Erbakan, hem de Refah Partisi yıllarında yaşadığı coşkulu zaferler ve uykusuz geceler oldu.
2002 yılında yapılan genel seçimlerde AK Parti kuruluşunun neredeyse ilk yılında yüzde 34 oy alarak koalisyonlar dönemine son verdi ve tek başına iktidar oldu.
Günümüzde ‘50+1’ ile başkan olacağım diyerek yola çıkıp, ittifak içerisinde olmasa meclisin turuncu koltuklarını dahi göremeyecek olanlara bakınca AK Parti’nin başarısı daha net anlaşılıyor.
Peki bu başarının arkasında yatan sır neydi?
Millet Erdoğan’ın kara kaşına kara gözüne mi tek başına iktidar biletini AK Parti’ye teslim etti?
Hayır…
Millet, AK Parti’nin geleceğini görüp güçlünün tarafında olmak ve daha çok kazanmak arzusuyla mı hükümet yetkisini Erdoğan’a layık gördü?
Asla...
Aksine millet AK Parti’nin hamurunu yoklukla yoğurdu.
AK Parti kuruluş itibariyle, devleti yönetenlerin milletin sesine kulak tıkadıkları bir dönemde, doğrudan milletin sesi olarak siyaset meydanına çıktı.
Halk, Erdoğan’ın yıllar geçse de değişmeyen samimiyetine, kurucu kadroların adeta bir aileymiş gibi özveriyle millete hizmet aşkına inandığı için AK Parti’nin yolunu hep açtı.
Millet AK Parti’yi, halkın cebinden vergi olarak çıkıp bütçe olarak devletin kasasına giren her kuruşa öz namusu gibi sahip çıktığı için sevdi, saydı, hürmet gösterdi.
AK Parti hiçbir zaman kaynağı belli olmayan nevzuhur bir parti kimliğine bürünmedi.
Erdoğan da öyle…
Her ne kadar milli görüş gömleğini çıkarmış olsa da Erdoğan’ın en büyük referansı hem rahmetli Necmettin Erbakan, hem de Refah Partisi yıllarında yaşadığı coşkulu zaferler ve uykusuz geceler oldu.
Millet işte tam da bu sebeplerden dolayı Refah Partisi’nden yani hocasının yanından ayrılarak ‘yeniden’ siyaset sahnesine atılan Erdoğan’ın filmine hiçbir zaman seyirci kalmadı.
İstanbul’a aday olduğunda tüm şehir ‘Tamam İnşallah’ posterlerini umutla okudu.
Refah Partisi’nin ‘Refahın vakti geldi’ isimli şarkısında Kürt, Türk, Laz, bir ağızdan ‘Gelin birlik olalım, el ele tutuşalım’ diyerek iktidarın kapılarını araladı.
Erdoğan’ın adını 'AK Parti' koyduğu yepyeni filmin başrol oyuncusu da hep millet oldu.
Millet, 17-25 Aralık ‘iftira’ operasyonunda kocaman Erdoğan posterlerini camlardan sarkıtarak ‘Biz sana inanıyoruz!’ diye haykırdı.
Çünkü Erdoğan’dan ve samimiyetinden bir dakika olsun kimse şüphe etmedi.
Aynı halk, Gezi Parkı döneminde bizzat kendi oyuyla seçilmiş olan Erdoğan’a ‘devrik lider’ muamelesi yapıldığında, Kazlıçeşme meydanında milyonlar oldu, had bildirdi.
O zamanlar yurt dışı ziyaretinde olan Erdoğan’ın yurda dönüşünde havalimanında on binler 'Dik dur eğilme! Bu millet seninle!' diyerek hem sadakat gösterdi hem de öz namusu gibi gördüğü davasını Erdoğan’ın şahsında savundu.
15 Temmuz oldu.
Vatanını seven milyonlar, Erdoğan’ın ağzından çıkan bir cümle ile ‘şehadet uğruna’ mermilere göğüs gerdi.
Can verdi lakin vatanını, vatansızlara vermedi.
Sizin anlayacağınız, Erdoğan’ın siyasi hayatı yeni değil.
Arkasında neredeyse 40 yıllık mazisi var. Milletle kurduğu bu samimi diyaloğu AK Parti ile sınırlandırırsak büyük bir yanlışa düşmüş oluruz.
Bu sımsıkı kenetlenme Erdoğan’a, paranın değil yüreğin, medyanın değil cesaretin, mevkiinin değil gönüllerdeki makamın, oy oranlarının değil yürek koyanların, zaferin değil seferin kıymetli olduğu günlerden kalma bir miras.
Erdoğan bu mirasın kıymetini çok iyi biliyor. Bu yüzden milletle kurduğu gönül köprüsünün tahrip olmasına asla razı olmuyor.
Nereden biliyorsun diye soracaksınız…
Erdoğan'ın geçtiğimiz gün sahnede konuşurken AK Parti yerine yanlışlıkla ‘Refah Partisi’ demesini herkes ‘dili sürçtü’ diye yorumladı ya hani…
İşte ben orada dilinin değil gönlünün sürçtüğüne inanıyorum.
Erdoğan, Kasımpaşalı Tayyip'i, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı yapan o gücün temelinde yatan günleri asla unutmuyor.
Dervişin fikri neyse zikri de odur misali...
Umarım Erdoğan'ın 'gönül sürçmesi' AK Parti'nin unutkan kadrolarının nereden geldiklerini hatırlamalarına da vesile olur...