Davutoğlu'nun 'duruşu' belli oldu...
Size bir faninin kolay kolay teslim etmeyeceği makamı teslim eden adama küsüp bir zamanlar başbakanı olduğunuz devlete terörist diyen o kadının yanına oturmak mı duruş?
‘’Nefsimi ayaklar altına alırım. Bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam, dünya mazlumlarının tek umudu olan bu ak hareketin zarar görmesine, bu ak yürekli kadroların üzülmesine, yeise düşmesine asla izin vermem!’’
AK Parti grup toplantısında dakikalarca ayakta alkışlanan bu sözler Ahmet Davutoğlu’na ait.
Evet evet hocam, bizzat size ait!
Lakin geldiğimiz noktada durduğunuz yer maalesef sizin gibi ‘duruşun’ kitabını yazmış birisine hiç yakışmadı.
Elbette farklı düşünebilirsiniz. Hatta bu farklılık sizi yol ayrımına dahi getirebilir. Siyasetin doğasında var ayrılıklar.
‘Anlaşamadık’ der, kendi yolunuza bakarsınız. Olur biter. Göbek bağımız birlikte kesilmedi ya…
Fakat biz beklerdik ki yollar ayrılsa dahi Ahmet Hoca, AK Parti grubunda yaptığı o konuşmasını unutmasın.
Unutup da nefsinin götürdüğü yere savrulmasın.
Maalesef böyle olmadı hocam…
Yanlışsam düzeltin. Partiden uzaklaşmaya başladığınız andan itibaren ‘Bana başbakan ol fakat başbakan gibi davranma dediler’ diyerek o makama sembolik olarak getirildiğinizi ifade ettiniz.
Peşine de ’Bana söyleseydiniz ben kendim bırakırdım o makamı’ diyerek demagoji yaptınız.
Hala da yapıyorsunuz…
Kusura bakmayın fakat bu söyledikleriniz bizim aklımızla alay etmekten başka mana taşımıyor.
Neden mi?
Çünkü siz, AK Parti Genel Başkanlığı makamına niçin getirildiğinizi çok iyi biliyordunuz.
Eğri oturup doğru konuşalım.
Partili cumhurbaşkanlığı sisteminin ayak sesleri ta 2007 referandumuyla halka 'Cumhurbaşkanını millet seçmeli mi?' diye sorulduğunda geliyordu.
Hadi burada duymadınız…
Devam eden süreçte Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı oldu. Lakin siyasi tarihimiz ibretlik hadiselerle dolu. Partisini bırakarak cumhurbaşkanı olan Özal’ın yaşadıkları ortadayken Erdoğan’ın aynı hatayı yapması beklenemezdi.
Gelgelim Erdoğan, seçim süreci boyunca 'Benden önceki cumhurbaşkanları gibi olmayacağım!' diyerek sistem değişikliğinin sinyallerini veriyordu.
Ki öyle de oldu…
Devlet Bahçeli’nin sistem değişikliğine yeşil ışık yaktığı konuşmasını hatırlasanıza.
Ne demişti Sayın Bahçeli?
'Ya fiili durum düzelsin ya da fiili durum hukuki durum kazanarak Türkiye derin bir nefes alsın.'
Tüm bu yaşananlar ve söylemler, partili cumhurbaşkanlığı sisteminin geleceğine işaret ediyordu.
Sizin gibi Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okumuş, yüksek lisans yapmış yetmemiş doktora yapmış birisinin bu yolun nereye çıkacağını okuyamamış olması mümkün değil sanırım.
Besbelli partili cumhurbaşkanlığına çıkacak…
İşte siz tam da böyle bir zamanda AK Parti Genel Başkanı makamına oturdunuz.
Erdoğan’ın o makama geri döneceği çoktan belliydi. Bunu bilerek oraya gelmeyi kabul ettiniz.
İnsanlar size güvenerek bir nevi 'Sizden ricamız kaptan dümene dönene deyin bu gemiyi şu limana başka rotaya sapmadan yanaştırmanızdır. Kabul eder misiniz?' dediler.
Siz de kabul ettiniz…
Bu şartlarda kabul ettiniz…
Şimdiyse bu sistemin felaket olduğundan dem vuruyorsunuz. Af buyurun fakat adama sormazlar mı 'Hocam, madem böyle düşünüyordunuz bu görevi niçin kabul ettiniz?'
Niçin 'Teklifiniz için müteşekkirim fakat hayırlı olmayacağını düşündüğüm bir sisteme giden sürecin aktörü olamam. Maalesef bu görevi kabul edemeyeceğim' demediniz?
Basit…
Diyemediniz!
Bir faninin kolay kolay reddedemeyeceği bu makamı elinizin tersiyle itemediniz.
Düşündünüz ki hele bir makama gelelim önce partiyi dizayn eder sonra kendi yolumuza bakarız…
Yazık ettiniz…
Daha partiden ayrılmadan 'Reis dönemi bitti, hoca dönemi başlıyor' diye kapı arkalarında fısıldaştınız.
Kısacası kaptan dümene dönene kadar size emanet edilen geminin rotasını değiştirmeye kalktınız. Kaptan biraz daha gecikse belki de gemisini bambaşka bir limanda bulacaktı…
Arkadan iş çevirdiniz.
Biz size yakıştıramadık fakat siz kendinize yakıştırdınız.
Olanlar oldu, gidenler gitti, kalanlar kaldı…
Şimdi size soruyorum hocam!
Yol arkadaşlarına darılmak, kendi fikirleri kabul görmediğinde yolları ayırmak hangi ‘duruşun’ kitabında yazar?
Hadi yolları ayırdınız ayırmasına…
Soluğu, bir zamanlar ‘dava arkadaşlarım’ dediğiniz adamlara her gün hakaretler yağdıran bir herifin yanında almak mıdır ‘duruş’?
Size ‘bir faninin’ kolay kolay teslim etmeyeceği makamı teslim eden adama küsüp bir zamanlar başbakanı olduğunuz devlete terörist diyen o kadının yanına oturmak mı duruş?
Ben size bir şey söyleyeyim mi...
Siz bu ‘duruşun’ kitabını yazmışsınız yazmasına da belli ki terzi kendi söküğünü dikememiş...
Vesselam.