Beğendik mi yaptığımızı?
Tüm bunların olacağı belliyken sicili bozuk CHP'nin tarih boyunca millete ettiği zulümler ortadayken ve hepsinden önemlisi huylu huyundan vazgeçmemişken aynı delikten iki defa sokulan milletin bir iç muhasebeye ihtiyacı yok mu?
Ben okunmak için yazmıyorum. Yazmam gerektiği için yazıyorum. Bunu bir sorumluluk kabul ettiğim için yazıyorum.
Tık sayısı, kaç kişinin okuduğu benim için herhangi bir kıymet ifade etmiyor. Ne kadar çok kişi okursa omuzlarımdaki sorumluluk o kadar azalıyor. Okunmaktan tek faydam yalnızca bu.
Fakat ben, kimse okumasa da yazmaya devam edeceğim.
Bu sebeple kimseyi memnun etmek yahut kimsenin duymak istediklerini söylemek gibi bir derdim yok.
Ezber bozan ve rahatsız eden cümlelerle olan irtibatım, gönül eğlendiren ve günü kurtaran kelimelerden çok daha güçlü.
Size çıkıp verdiğiniz tüm kararlar doğrudur diyebilirim. Belki bu hoşunuza gider. Milli irade nutuklarını popülist tabanda duygularınızı okşayarak atabilirim.
Millet ne derse doğrudur minvalinden siyasi çıkar konuşmaları da yapabilirim. Eminim bu çok daha dikkat çekici olacaktır.
Fakat bunu yapmayacağım!
Bir kardeşiniz olarak, sizden biri olarak, sokak arasında kahvehanede çay içen bir dostunuz olarak, pazardan alışveriş yapan komşunuz olarak, milletçe yaptığımız hataları her ne pahasına olursa olsun söylemek zorundayım.
Aksi halde birbirimizi üzmemek niyetiyle oynadığımız polyannacılık oyunu, nihayetinde bizim felaketimiz olacak...
Millet her zaman doğru kararı veremeyebilir...
Bu bazen duygusal sebeplerle olabilir. Bazen aşırı sevgi, bazen aşırı öfke bizi sonunu göremediğimiz yollara sokabilir.
Türkiye'de son yıllarda tam olarak bu yaşanıyor.
Şunu kabul edelim. İstanbul seçimlerinde bir hata yaptık.
Yapamaz mıyız?
Yaptık...
Biz de insanız.
Seçmeniz...
Algı denen illetin dünya siyasetine yön verdiği şu zamanlarda bizlerde algının kurbanı olduk.
Kendimizle yüzleşelim! Biliyorum bu zor ve ağır geliyor fakat bunu yapalım...
"Ben söylemiştim..." demeyi hiç sevmiyorum. Mümkün mertebe bu cümleyi kullanmadan anlatabilirim inşallah derdimi.
Yerel seçimlere günler kala yakın çevremden birkaç kişiyle birlikte Üsküdar'da bir çaycıda oturuyorduk.
Çay içilen her masada olduğu gibi bizim masada da konu siyasete geldi. Daha önce AK Parti'ye oy vermiş olan arkadaşım hiddetli bir şekilde belediye yönetimlerini eleştirince istemsiz olarak "Yahu yapma etme, iyi diyorsun doğru diyorsun da bu sebeplerden ötürü belediyeleri CHP'ye mi teslim edelim? Her şey daha beter olmaz mı?" dedim.
Arkadaşım öfkesine hakim olamayarak "Ya bırak Allah aşkına bizimkiler iyice şımardı bundan kötüsü ne olabilir ki?" diye cevap verdi.
Ben de "Hiç olmazsa içlerindeki kinle onurumuza, gururumuza dil uzatırlar!" dedim.
Arkadaşım alaycı bir tavırla "Yok canım, kaç yılında yaşıyoruz. Akıllanmıştır onlar da... Yapmazlar..." dedi.
Haklılığımı tecrübe ederek ortaya koymayı istemesemde seçim sonuçları her şeyi yaşayarak öğrenmemiz için bizi bir derse soktu.
Önce başörtüsüne hakaretler edip, otobüslerde el uzatmaya çalıştılar.
Sonra da buldukları moralle cübbe sarıklı gördükleri herkese kin ve nefretle muamele ettiler...
Metroda çekilen videoyu hatırlayın.
Şimdi de İBB Genel Sekreter Yardımcısı olan bir kadının, kapalı çalışanlar hakkında söylediği iğrenç cümleler gündem oldu.
Biz o haysiyetsiz ve şeref yoksunu kadına ağzının payını veririz vermesine de...
Tüm bunların olacağı belliyken sicili bozuk CHP'nin tarih boyunca millete ettiği zulümler ortadayken ve hepsinden önemlisi huylu huyundan vazgeçmemişken aynı delikten iki defa sokulan milletin bir iç muhasebeye ihtiyacı yok mu?
Yani şunu söylemek istiyorum...
Yıllar önce şerrinden korunmak için yakalanıp kafese tıkılmış olan kuduz köpeği serbest bırakıp kimseyi ısırmamasını beklemek, köpeğin köpekliğini yapmasından çok daha büyük vebal değil mi