Suriyeli küçük Selva’nın ölümle oyunu
Sevgili Selva, bizdekileri de es geçme. Onlara da gül. Suriyelilerin Türkiye’de işine, diyen kalpleri duygu pintisi insanlarımıza gül. Beyinleri nöron fukarası siyasetçilerimiz var ya, onlara da gül.
Mezar taşlarını koyun mu sandın?
Adam öldürmeyi oyun mu sandın?
Bu Rumeli türküsünü bilirsiniz.
Türküdeki cümleler ironiyle Hasan’a sorulan sorulardı.
Rumelili Hasan ironik sorunlara nasıl cevap verdi bilinmez.
En azından ben bilmiyorum.
Ama, söz konusu sorulara Suriye’den verilen bir cevap var.
Ölümün gerçekliğini gerçekten oyun zanneden Suriyeli küçük Selva, yanıbaşında patlayan bombalara kahkahalarla cevap veriyor.
Yerel gazeteler dahil yaklaşık altı yıldır yazmaya çalışıyorum.
Üçüncü kezdir duygularıma hakim olamayıp, normal şartlar altında asla kullanmayacağım bir üslupla yazmayacağım şeyleri kaleme almaktan korkuyorum.
İlki canice öldürülen Özgecan Aslanla ilgiliydi.
Diğeri yine Suriyeli küçük bir çocuk.
Ailesiyle birlikte Yunanistan’a geçmeye çalışırken boğulan Aylan bebek.
Bizim ülkemizde yazmak için konu bulmak zor değil.
Hatta, tam tersine hangi konuda yazacağınızı seçerken zorlanıyorsunuz. Başkaları nasıl yapar bilmiyorum.
Ben yazılarımı önce kafamda yazarım.
Bazen vazgeçer kafamda bir son dakika yazısı oluştururum.
Zaten bundan sonrası sadece dijital ortama dökmekten ibadet.
Ama, bu sefer öyle olmadı.
Sosyal medyada Suriyeli küçük Selva'nın videosunu görür görmez kararımı verdim.
Yalnızca biraz beklemem gerekiyordu.
Prof.Dr. Suna Tanaltayın TRT Radyo1’deki, o güzel sesiyle yaptığı sohbetlerini dinleyerek büyüdüm.
Tanaltay hocamızın hayatıma koyduğum öğütlerinden birisi de şudur.
Kızgınsanız ve konuşmak istiyorsanız, konuşmak istedikçe de iyice sinirleniyorsanız, kelimeleri serbest bırakmadan önce ona kadar sayın, saysam kaç yapardı tahmin bile edemiyorum.
İnanın, klavyenin başına ancak tam 10 saat sonra geçebildim.
Suriyeli küçük kız Selva hayata gözlerini bomba gümbürtüleri arasında açmış.
Büyükleri korkutan silah sesleri elbetteki Selva bebeği de korkutacaktı.
Fakat, babası küçük kızının ruh halini korumak için pedagogları kızkandırırcasına bir yol bulmuş.
İşte küçük Selva da her silah sesi, bomba gümbürtüsü, top patlaması duyduğunda bunu oyuna çevirmeyi başarmış.
Benim sözüm Suriyeli küçük Selvaya.
Sevgili Selva, sen hep gül emi.
Herşeyin, herkesin inadına hep gül.
İnsan haklarından vazgeçtim, çocuk hakları deyip dünyaya caka satan şeref yoksunu batılı kan tüccarlarına gül. Paralarına para katmak için savaş çıkartıp silah satan amerikalı baronlara gül.
Sözde Allah adına savaştığını söyleyen Allahsızları destekleyen, güya Müslüman Körfez ülkelerine gül.
Siyaseti insanlık için değilde, insanlığı yok etmek için kullanan Avrupa’ya, Rusya’ya inadına gül.
Sevgili Selva, bizdekileri de es geçme.
Onlara da gül.
Suriyelilerin Türkiye’de işine, diyen kalpleri duygu pintisi insanlarımıza gül.
Beyinleri nöron fukarası siyasetçilerimiz var ya, onlara da gül.
Sizleri hor gören, bencillikleri manyaklığa kaymış, sizin dedelerinizle aynı pasaportu taşıyan bizim dedelerimizin torunlarına gül.
Sevgili Selva, gül ki, hiç zannetmem ama, belki birazda olsa utanırlar.
Gül ki, hiç zannetmem ama, belki bir anda olsa yaşıtın çocuklarını kucaklarına aldıklarında seni hatırlarlar.
Gül ki, hiç zannetmem ama, belki bir dakikada olsa şapkalarını önlerine koyar düşünürler.
Sevgili Selva, sözlüğe baktım, isminin bir anlamı da balmış.
Tıpkı yüzün gibi isminde çok tatlıymış.
Sen bunu duyamayacaksın fakat, sana okurlarımın şahitliğinde söz veriyorum.
Yakında evleneceğim.
Eğer Allah kısmet eder de senin gibi güzel bir evladım olursa adını Selva koyacağım.