YAZARLAR

Milletin elleri yakanızda olur.

“İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” cümlesini yanlış anlamış. Evet İstanbul’u kazanan Türkiye’yi de kazanır fakat tek bir şartla. İstanbul’u kazanan Belediye Başkanı yaptığı hizmetler ve yaptığı yatırımlarla Türkiye’yi kazanma noktasın da kendisine referans olacaktır. Kanal İstanbul gibi bir referansı elinin tersiyle itmesi çok manidardır.

Kazım Köse
Kazım Köse[email protected]

Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul takıntısını anlamıyorum.

Anlamam kıt diyeceğim ama, bakıyorum, yok anlamam  kıt değil.

O zaman ortada tek seçenek kalıyor.

Oda anlatanın eksik anlatması. 

Aslında Sayın İmamoğlu’nun kendini ifade etmesi de fena değil.

Yeter ki istesin.

Meramını paşalar gibi anlatıyor.

İyi de, Kanal İstanbul’u anlatırken neden tıkanıp kalıyor?

Anlattıkları neredeyse hiçbir bilimsel değeri olmayan laf bezirganlarından emanet alınmış cümleler. 

Daha önce uzun uzun yazdığım için tekrarlamayacağım.

Fakat şu var, öne hiçbir somut gerekçe sunulmadan, Kanal İstanbul projesine somut bir şekilde karşı çıkılıyor.

Hem de Ankara’yı taciz edercesine.

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor.

Ekrem İmamoğlu, “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” cümlesini yanlış anlamış.

Evet İstanbul’u kazanan Türkiye’yi de kazanır fakat tek bir şartla.

İstanbul’u kazanan Belediye Başkanı yaptığı hizmetler ve yaptığı yatırımlarla Türkiye’yi kazanma noktasın da kendisine referans olacaktır.

Kanal İstanbul özelinde değerlendirirsek,

Halkı, ben Kanal İstanbul’un Türkiye’nin geleceği için ne anlam ifade ettiğini görüyoruma inandırması lazımken, Kanal İstanbul gibi bir referansı elinin tersiyle itmesi çok manidardır.

Hani, misyonumuz vizyonumuz, meselesi.

Oysa durum öyle mi? Hayır hiçte öyle değil.

Ya nasıl?

Eften püften sebepler göstererek ben Kanal İstanbul’a karşıyım.

Bumu Yani?

 

Kanal İstanbul’un stratejik, siyasi ve ekonomik önemini bir yana bırakalım. 

Daha önce değinmiştim, başka çok ciddi bir mesele daha var.

İstanbullunun can güvenliği.

Tekrarlıyorum, İstanbul Boğazı çok tehlikeli bir su yoludur.

Darlık, akıntı, kıvrımlar vs. artık gemiler de devasa boyutlarda.

Planlanan Kanal İstanbul ise, akıntısız ve çok daha düz bir güzergahı takip ediyor.

Ayrıca, Oradan geçen gemilere pilot zorunluluğu da tutabilirsiniz.

Yani, potansiyel tehlike minimize edilir.

Sayın İmamoğlu’na açık ve net bir şekilde seslenmek istiyorum. 

Kanal İstanbul’un  yapımı başlasın yada  başlamasın, eğer İstanbul’da ölümcül bir deniz kazası yaşanırsa, bilin ki  sadece bu düşüncenizden dolayı 82 milyonun elleri yakanızda olur.

Hani İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır, rüyanız vardı ya.

Bana inanın o rüya kabusunuz haline gelir.

 

Bir mekan bir dekan.

İşletmeciler bilir.Kar etmek üzere bir ürün üretirken  bazen öyle olur ki, evet ana üründen ciddi kârlar elde edersiniz fakat, yan ürün de size oldukça iyi gelir getirebilir.

Bence Şehir Üniversitesi tartışması da biraz öyle bir konu.

Ana konu başka ama, Türkiye’de çok önemli bir konuyu tartışmaya açtığı için yan getirisi daha değerli.

Nemi yan getiri?

Elbette ki Türk Üniversite sisteminin tartışmaya açılması.

Ahmet Davutoğlu’nun Şehir Üniversitesi bağlamındaki stratejik derinsizliğini olayın akışına bırakıp, genel anlamda üniversite sorunumuza değinelim.

Bence şunu herkesin kabul etmesi lazım.

İlkokuldan üniversiteye eğitim sistemimiz 20 yıl öncesine göre gayet iyi durumda.

Sorun var mı? Evet var.

Sorun eğitim sistemimizin bütünündeki nitelikte.

Tamam, zayıf temele sağlam çatı atmanın anlamı yok. ama, madem bugün üniversiteler konuşuluyor, o nedenle biz de yükseköğretim sistemimizden söz edelim.

Doksanlı yıllarda şöyle bir tartışma vardı.

Üç-beş noktada devasa üniversiteler mi, yoksa, Türkiye’nin her iline daha küçük üniversiteler mi?

Görüyoruz ki ikinci seçenekte karar kılınmış.

Bence de doğru yapılmış.

Şöyle Anadolu’yu bir dolaştığımızda, küçük bir Anadolu şehrinin üniversite sayesinde hem ekonomik, hem kültürel anlamda ne düzeye  geldiğini rahatlıkla fark edebiliyoruz.

Demek ki yapılan doğru.

Peki yanlış ne? Yanlış İçerikte.

İğneyi kendime batırarak açıklamaya çalışayım.

İletişim-gazetecilik bölümünden mezun olmuş öğrencilerin ne kadarı kurallı bir şekilde haber yazabiliyor.

Yüzde kaç  fıkra ile makale arasındaki farkı biliyor? 

İnanın çok fazla değil.

İşletme mezunlarının ne kadarı piyasada tutulan muhasebe sistemini bilerek mezun oluyor?

 Çok azı.

Yeni mezun İnşaat Mühendislerinin, Mimarların çizdiği projeleri gördüğünüzde, T cetvelini ağızlarına ağızlarına vurasınız gelmiyor mu?

Ne yalan söyleyeyim benim geliyor.

Bir de mezun ve bölüm sıkıntıları var.

Maalesef bu ülkede mezunlarının iş bulamayacağının garantisi olan bir çok bölüm okutuluyor.

Yine, Türkiye’nin gelecekte hangi bölümlerden ne kadar üniversite mezununa ihtiyaç duyacağı hesaplanmış bile değil.

Öğretim elemanı da farklı bir sorun.

Genel anlamda konuşuyorum, hem nicelik hem de nitelik yönünden yetersiz.

Sonuç olarak, öğrencimiz var, mekanımız var, dekanımız var ama, kaliteli bir eğitimimiz yok.

Yorumlar 1 Yorum