Ekrem Reklamoğlu.
İmamoğlu’nu ağaç yapraklarının yaprak zarları patlayıp, klorofilleri etrafa saçılıncaya kadar alkışladıkları temel atmama töreni. Ne alkış tufan’ıydı öyle. Rahmetli Zeki Müren bile ömrü hayatında öylesine coşkuyla öylesine tutkuyla alkışlanmamıştır.
Reklam iyi bir şeydir. Baharat da öyle.
Birisi icraatın içinde güzel durur, diğeri ise yemeğin.
Evet öyle de, nasıl sadece güzel diye kaşık kaşık baharat yenmezse, sadece güzel gösterecek inancıyla da dalga dalga reklam yapılmaz.
Sözüm kime?
Elbette ki, hepinizin tahmin ettiği gibi Sayın Ekrem İmamoğlu’na.
Eyvallah, seçimlere kadar tamam.
Hatta seçim çalışmaları sırasında ki bazı reklam tercihlerini çok fazla etik bulmamakla birlikte, yine de tamam.
Mesela, şu kanala çıktım, kameramanlar beni çekti diye, “ Adamları işten çıkarmışlar duyumunu aldım” örneğinde olduğu gibi.
Sonra da, öyle değil diyenlere, verilen cevabı hatırlayın “ Bana öyle bilgi gelmişti.”
İletişim fakültelerinin kapısından geçenler bile bilir.
Duyumu salla ( nezaketen böyle yazdım) yüz kişi duysun, öyle değil miymiş. Düzeltmesini yap, duyan sadece o yüz kişinin on kişisi olsun.
Eski fakat, özellikle başka faktörlerle birleştiğinde etkili bir tanıtım tekniği.
Tekrarlıyorum bana göre etik bağlamında sorgulanmaya müsait.
Ama o köprünün altından çok sular geçmedi mi?
Başka söylemle, artık evli evine köylü köyüne durumu yok mu?
Seçimler sonuçlanalı neredeyse altı ay olacak.
Altı aydır Şehr-i İstanbul’un Şehr-i emin’i Ekrem İmamoğlu.
Peki elde İstanbullu için yapılmış ne var?
Neredeyse hiçbir şey ama reklam.
İster diz boyu deyin, ister göz gözü görmüyor, cinsinden.
Perde Yenikapı’daki araç şovuyla açıldı.
Neymiş efendim?
Bilmem şu kadar ihtiyaç fazlası lüks makam aracı sergilenecekmiş.
Hani televizyonlarda, hakiki bal, reklamına güvenip satın alınan glikoz karışımları var ya, buda öyle.
Binlerce alt segment otomobili Yenikapı meydanına yığ, üstelik bunlar bir de hizmet aracı olsun.
Daha da önemlisi, araçlar ihtiyaç fazlası da değil.
Aradaki, tatil bana yakışıyor ve bende peynir alışverişi şık duruyor, kabilinden reklam teşebbüslerini atlayıp, dillere destan temel atmama tören şovuna geçelim.
Hani hatırlarsınız, Sayın İmamoğlu’nu ağaç yapraklarının yaprak zarları patlayıp, klorofilleri etrafa saçılıncaya kadar alkışladıkları temel atmama töreni.
Ne alkış tufan’ıydı öyle.
Rahmetli Zeki Müren bile ömrü hayatında öylesine coşkuyla öylesine tutkuyla alkışlanmamıştır.
Durun henüz reklamcılık adına başyapıta gelmedik.
Hangisi mi başyapıt?
Tabii ki, Necati Özkan’ın “ Kahramanın Yolculuğu “ kitabı.
Yazarı kim?
Sayın İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerindeki kampanya danışmanı.
O zaman, yürünen yolda 31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri olmalı.
Geriye, kahraman kim sorusu kalıyor.
Oda şüphesiz Ekrem İmamoğlu.
Bence kitap reklam adına zurnanın zırt dediği yer.
Açıkçası henüz kitabı okumadım. Belki de iletişim bağlamında iyi de bir kitaptır.
Fakat, öyle bir ad kolmuş ki, hani İstanbul ve alınmak kelimeleriyle de birleştirildiğinde, Kitabı kitapçı rafında görenler, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi ile ilgili olduğunu zannederler.
Reklam böyle de ya icraat nasıl?
Hani yemek baharat meselesi, inanın çok araştırdım.
Samimi şekilde söylüyorum, İstanbullu için yapılmış icraatları bulmak, Doğu Akdeniz’de doğalgaz bulmaktan daha zor.
Fakat, yine de bir şeyler tespit ettim.
Mesela Altunizade metrobüs durağındaki, Deli Dumrul vari ücretlendirme.
Birde, Eminönü’ndeki balık ekmekçilere "Alın tasınızı tarağınızı gidin" denmesi.
Tabi planlanan yüzde yirmilik su zammını da gözden kaçırmamak gerekir.
Tekrarlıyorum reklam iyi bir şeydir.
İlgili ürün ya da hizmetin pazarlanmasını kolaylaştırır.
Elbette ki gerektiği yerde gerekli oranda yapılan reklam siyasetçinin de işine yarar.
Onun değerini arttırır ve talep gören bir siyasetçi olmasını sağlar.
Bu çok doğru.
Ama doğru olan başka bir şey daha var.
Reklamlar siyasetçinin yaptığı icraatlar arasına yerleştirilmeli.
İcraatlar reklamların arasına değil.