Doğu Akdeniz’de pastırma yazı
Yunanistan ve Doğu Akdeniz'den kendine hak çıkaran devletler "Pastırma yazını" fırsat bilip Türkiye ile anlaşmayı mı seçecekler, yoksa Doğu Akdeniz’in nimetlerinden faydalanmak için zamanı belli olmayan yazı mı bekleyecekler?
Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la Türkiye arasında çatışma mı yoksa bazı ülkelerin de dahil olabileceği sınırlı bir savaş mı olur derken sular kısmen duruldu. Artık Akdeniz’in doğusunda "Pastırma yazı" havası esiyor.
Dikkatinizi çekmek isterim yaz değil "Pastırma yazı."
Her yıl Ekim ortalarıyla Kasım sonları arasında değişik bir hava olayı yaşanır. Soğuk kutupların sıcak hediyesi diyebileceğimiz bu hava olayları kuzey yarım küre ye kısa da olsa sıcak bir gülüş atar.
Amerikalılar'ın Kızılderili yazı, Almanlar'ın kocakarı sıcakları dedikleri son baharın yazını biz Türkler'de iklimin müsaitliğinden faydalanıp pastırma kurutulduğu için pastırma yazı olarak adlandırıyoruz.
İşte bugünlerde Doğu Akdeniz, Türkiye-Yunanistan ve Dünya-Türkiye ilişkileri büyük ihtimalle kısa süreli bir ılıman ortama girdi.
Neden yaz değil de pastırma yazı şeklinde soru yönelten okurlarım olabilir. Yanıtlıyayım...
Doğu Akdeniz sorununun görünen odağında Türkiye ile Yunanistan var. Görünen odağının altını çizerek devam edeyim. Burada Türk-Yunan ilişkilerinin tarihini anlatacak kadar yerim yok fakat Mora İsyanı, Kurrtuluş Savaşı, Kıbrıs ve Ege sorunları demem belli bir bakış açısı getirecektir. Yani eski tebaamız, yeni küçük ve şımarık komşumuz Yunanistan’la problemlerimiz o kadar derin ki bir pastırma yazında halledilebilecek gibi durmuyor.
Haaa, bu pastırma yazı hiç mi işe yaramaz? Aslında bu sorunun cevabı niyet ve şartlarla ilgili. Yani niyet olumlu ve şartlar da başka bir sonuç doğurmuyorsa uzlaşmayı beklemek mucize değil. Biraz daha açmak gerekirse, tamam, Türkiye ile Yunanistan’ın tarihten gelen derin sorunları var ama aynı zamanda malum coğrafyada Yunanistan’ın hayatını kurtaracak, Türkiye’ye geniş imkanlar sağlayacak ve denizin zengin sularından katkı bekleyen diğer güçlere imkan sunacak enerji kaynakları da söz konusu.
Eğer bu kaynaklar öyle ya da böyle bir ticari ortaklığa dönüştürülebilirse, işte size birbirlerine muhtaç tarafların zorunlu ortaklığı. Hani mantık evliliği derler ya onun ta kendisi.
Bizim kuşak kovboy filmlerini çok sever. Yalnız sevmekle kalmazdık bir de kovboyculuk oynardık. Önceleri Bonanza, Smith ve Jones. Daha sonları da Bir Avuç Dolar ve İyi Kötü Çirkin, hepimizin halen aklında olan Western yapımlarıdır.
İyi Kötü Çirkin filmindeki durum sanırım anlatmak istediğimi izah etmemde yardımcı olacaktır. Kastettiğim Çirkin ve Sarı'nın ilişkisi. Sarı' yla Çirkin iki düşman ve her ikisi de gizli hazinenin adresinin yalnızca yarısına sahipler. Durum o vaziyette ki, iki düşmandan birisi ölürse diğeri hiçbir şey kazanamaz hale gelecek. Anımsayın düşmanlarını yaşatmak için nelere katlanmışlardı. Özetlersem, evet Doğu Akdeniz sorunlar ve şımarıklıklarla dolu.
Evet, üçüncü ülkeler bazı şeyleri kendilerine hak görüyor. Bunlar doğru ama doğru olan başka bir şey daha var. Aynı coğrafyada çok büyük bir pastadan da söz ediliyor. Soru şu, Yunanistan ve Doğu Akdeniz'den kendine hak çıkaran devletler "Pastırma yazını" fırsat bilip Türkiye ile anlaşmayı mı seçecekler, yoksa Doğu Akdeniz’in nimetlerinden faydalanmak için zamanı belli olmayan yazı mı bekleyecekler?
Peki, Türkiye’yi yok sayarak Doğu Akdeniz’in enerji kaynaklarını bölüşebilirler mi?
İnanın bana bunu Musa’yla, İsa'yla akşam yemeği yemekten çok isterler. İyi de becerebilirler mi?
İşte orada durmak lazım. Çünkü önemli iki soruna sahipler. Birincisi Türkiye artık eski Türkiye değil. İkincisi, Doğu Akdeniz Türkiye ye o kadar yakın ki, olası bir savaşta Türkiye diğer ülkelerden çok daha avantajlı şartlarda pozisyon alabilir.
Anadolu Yarımadası ve KKTC'ye bakın. Kıyılarımız Doğu Akdeniz’de boydan boya uzanırken KKTC‘de devasa bir uçak gemisi gibi coğrafyanın tam ortasında duruyor. Sadece bu kadar da değil. Almanya AB içerisinde liderliği Fransa’ya kaptırmayı ne kadar istiyor? Kesinlikle hiç istemiyordur.
Ayrıca, sürekli ticari açıdan Avrupa Birliği’nin Türkiye için çok önemli olduğu konuşuluyor. Bana göre unutulan bir şey var, ticari anlamda Türkiye’de Avrupa birliğinin olmazsa olmazıdır. Yani menfaatler karşılıklı.
Sonuç olarak söylemek gerekirse evet, yaşadıklarımız büyük oranda pastırma yazını anımsatıyor fakat mevcut şartlar tarafları, mantık evliliği benzeri çıkarlarından dolayı küçük yazı büyük ve gerçek yaza doğru sürükleyebilir.
Ya mevcut sorunlar ve Türkiye korkusu ne olacak? Başka imkan kalmayınca galiba Çinliler'in, "Dağı yaşlı biri gibi tırman ki genç biri gibi zirveye ulaşasın" atasözünden medet ummak zorunda kalacaklar.