Çocuklarınızın ekran bağımlılığı arttı mı?
Korona süreci, "hayatımızda bir devrime neden olacak" diyenlerden değilim ama bir değişimi nasıl tetiklediğini görmemek de körlük olur.
Özellikle teknoloji bağımlılığı, ekran bağımlılığı gibi konularda neredeyse bütün uzmanlar ters köşe oldu.
Sosyalleşmeyi öldürüyor, asosyal bireyler ortaya çıkarıyor dediğimiz internet (dijital medya) bir de baktık ki sosyalleşmenin tek aracı oluverdi!
Üstelik zorla ya da kendiliğinden olmadı, bizzat bizlerin eliyle oldu.
Dolayısıyla bu zamana kadar "kendi hududları dışına" taşmasına gönlümüzün pek de razı olmadığı internetin sınırlarını, alabildiğine genişletmek zorunda kaldık. En önemli kısmı ise bunun "rızaya dayalı" olmasıydı.
Bana kalırsa bu bir eşikti ve bu eşik ancak bu şekilde bir rızayla aşılabilirdi. Teknolojik "hegemonizm" en hızlı böyle yayılabilirdi.
Çünkü ne olursa olsun geleneksel medya ile yetişmiş bir neslin kodları, internet çağına doğmuş çocuklarının kodlarına karşı illa ki bir direnç gösteriyordu. Bu zamanla kırılacak bir dirençti ama kimbilir belki de birilerinin bu kadar zamanı yoktur!
Bu bağlamda korona virüsün yapay ya da doğal olması ortaya çıkardığı bu "teknoloji bağımlı" yaşam tarzının onanması açısından sonucu pek de değiştirmiyor.
Çocuklarımızı mümkün mertebe ekrandan uzak tutmaya çalışırken, online eğitimle birlikte bizzat kendimiz açtık hesaplarını, oturttuk ekran başına.
Ders bitince ekranla irtibatı da kesilmedi üstelik. Sokağa çıkma yasağının gelmesiyle eve hapsolan çocuklar için dizi dizi etkinlikler yayınlandı sosyal medyalardan.
"Aman çocuk sıkılmasın, aman hem öğrensin hem eğlensin" derken ekran süreleri uzadıkça uzadı. Buna bir de yüz yüze görüşemedikleri büyükleriyle yapılan görüntülü telefon görüşmelerini ekleyin.
Ekran bağımlısı olmalarından korktuğumuz çocuklarımız bizzat onay ve rızamızla ekrana bağımlı hale gelivermişti bile.
Sadece çocuklarımız değil elbette.
Bu sosyal izalosyon süreci belki büyüklerin ekran süresini çocuklardan daha fazla etkiledi. Haber alma, dizi izleme, içerik üretme ve içerik tüketme, toplantılar, dersler, arkadaşlarla muhabbetler derken vaktimizin çoğu ekrana bakarak geçiyor.
ÇOCUKLARI EKRAN BAŞINDAN ALAMIYORUZ NE YAPMALIYIZ?
Geçen günlerde Instagram hesabım üzerinden Prof. Dr. Erol Göka bir söyleşi gerçekleştirdik ve bu sürecin ruh halimizi nasıl etkilediğini konuştuk.
Erol Hoca'ya en çok gelen soru ise "çocukları ekran başından, ergenleri dizilerden alamıyoruz, ne yapmalıyız?" oldu.
Erol Göka'nın, içinde bulunduğumuz bu süreçte ekran bağımlılığıyla ilgili kaygılar için söylediklerini sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Meslek hayatımın en zor sorularından birisi bu. Çünkü ben 3 ay öncesine kadar çocukları bu telefonlardan, tabletlerden, ekranlardan kurtarmakla ilgili konuşmalar yapıyordum. Allah insanı iddiasından vurur denir ya tam iddiamızdan vurulduk.
Bu sürecin kahramanlarından biri sağlık çalışanlarıysa diğerleri de gençlerimiz. O enerji dolu insanlar evde kalarak müthiş bir iş başarıyorlar. Bu süreçte çocuklarımıza ve gençlerimize bunu düşünerek yaklaşmamız gerekiyor. Gençlerin sosyal medya kullanımını önemli ölçüde serbest bırakmamız lazım ve bunu onlara söylememiz lazım. Yani ben aslında çocuğumun ve kendimin sosyal medyayla günde şu kadar ilgilenmesinden yanaydım ama bu savaş ortamında başka yolumuz yok. Normalde cep fenerleriyle aydınlanabilir miyiz? Ama evde elektrikler gidince mecburen cep fenerini kullanırız. Yani bunu mecburiyetten yaptığımızı bilelim. Bu bilinçle hareket edeceğiz, yarın normale döndüğümüzde, elektrikler geldiğinde o cep fenerlerini kenara bırakalım diyecek bir bilinçle yapmamız lazım."
Bu süreçte yaşadığımız belirsizliğin üstüne artan endişelerimizi de koyun, bir anormalin içinden geçtiğimizi kabullenmemiz gerekiyor. Tüm değerlendirmelerimizin de bu ön kabulle gerçekleşmesi lazım.
Erol Hoca, işin içinden çıkamayan anne babalar için iyi bir taktik verdi.
Fakat bundan sonraki normalimiz ne kadar "bizim normalimiz" olacak ben o konuda tereddütlüyüm. Özellikle dünya devi teknoloji ve internet şirketlerinin yeni sistemlere geçiş noktasında bu fırsatı kaçıracağını hiç sanmıyorum.
Hele de böylesi bir "rıza" sağlanmışken...