10 ay önce deprem ne demekmiş yaşadım
24 Ocak akşamı yavaş yavaş başlayan sarsıntının birkaç saniye içinde çaresizliğe dönüşüp var edenin varlığından başka sığınacak hiçbir teslimiyetin kalmadığı Elazığ depremini yaşarken çaresizliğin ne demek olduğunu anlamıştım.
İzmir’de deprem olduğunu duyunca 24 Ocak akşamı gözümde canlandı…
Koca bir şehrin ümitsiz telaşını düşündükçe içim karardı. Hayatta kalmış olmanın şükrünün yerini, yakınlarına bir şey olup olmadığı korkusuna nasıl bıraktığını düşündüm.
İnşallah can kaybı olmamıştır diye dua ettim.
Yıkılan binalar kimseyi aldatmasın. Emin olun şehrin en az üçte biri hasarlı çıkacak. Konteynır kentler kurulacak. Çadır alanları oluşturulacak…
Ev fiyatları, kiralar katlanacak!
Hasar tespitlerinde sıkıntı olacak. Ne kadar organize olursanız olun koca bir şehri üç günde incelemeniz mümkün olmayacak.
Yıkım işlerindeki rantı kim aldı diye dedikodular çıkacak. Yapılacak evlerin büyüklüğü mesele olacak. Ev fiyatları yüksek gelecek. İhaleleri kim alırsa alsın peşkeş çekildiği düşünülecek…
10 ay önce büyük bir depremi yaşamış birisi olarak, ben devlet ne demektir, 24 Ocak günü gördüm.
Kentsel dönüşümü başaramamış olmamız, yapı stokumuzun kötü olması vs. hepsi bir tarafa…
24 Ocak akşamı evimden televizyona gidene kadar devlet Elazığ’a 3 bakanı indirmişti. Evsiz kalan birisinin, her şeye rağmen minnetsiz bir şekilde çadırını kuracağı bir vatan toprağına sahip olmasının ne demek olduğunu ben o gün anladım.
Allah bir daha milletimize böylesi acıları yaşatmasın…
Allah bizi vatansız, bayraksız, devletsiz bırakmasın…
ALÇAKLAR MORALİMİZİ BOZMASIN!
Van’da deprem olur, bir avuç alçak “Oh olsun! Terörsit hepsi, gebersinler!” diye paylaşım yapar…
Elazığ’da deprem olur, bir avuç alçak “Oh olsun! Dinciler, faşistler, Kürtler gebersin!” diye mesaj atar…
İzmir’de deprem olur, bir avuç alçak “Oh olsun! Dinsiz imansızlar gebersin!” diye mesaj atar…
Çoğu FETÖ’nün ve PKK’nın köpeği olan bu vicdanı kararmış alçak sürüsü moralimizi bozmasın.
Her şeye rağmen, tüm farklılıklarımıza rağmen, biz bu sefiller gibi değiliz.
Elazığ depreminde 80 ilin kalbinin Elazığ için attığını gördük. Her şehirden yardım yağdı. Her parti Elazığ’a akın etti. Çocuklar oyuncağını yolladı, insanlar battaniyesini paylaştı.
Nasıl ki zor zamanlarda bir olabiliyorsak, bu alçaklardan etkilenmiyorsak, geniş zamanlarda da bu alçak sürüsünün sinsice içimize nifak tohumları attığını görelim artık.
ÖFKELENMEYELİM DİYORUM AMA!
İzmir depremi sonrası Birleşik Arap Emirliği Veliaht Prensi Zayed’in paralı köpeği gazeteci artığı Al Mazrouei şöyle demiş:
“Bugün Cuma, Türkiye’nin bütün camileri Fransa’yı yıktığını iddia ediyor. Allah İzmir’den cevap verdi.”
Ahlaksız, köksüz, satılık, hedonist Arap liderlerine bakıp koca bir coğrafyanın ümmetine öfkelenmeyelim diyorum ama şeytan da uşaklarını öyle bir eğitmiş ki tahrik olmamak elde değil!
Allah Fransa’yı koruyup bize İzmir’den cevap mı verdi, zannetmem ama bildiğim Al Mazrouei, zebaniler seninle ve efendilerinle özel ilgilenecekler!
GEÇMİŞ OLSUN
24 Ocak günü ben evden televizyona gidene kadar devlet 3 bakanını Elazığ’a yetiştirmişti dedim ya az önce. Bu bakanlardan birisi de İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ydu.
Bir aydan fazla Elazığ’dan ayrılmadı. Aynı şekilde Bakan Murat Kurum da Elazığ’daydı.
Bir gün valilik konutuna gittiğimde Soylu’nun ekibine dahil edilen bir valilik personeline durum nasıl diye sormuştum. Cevabı aynen şu şekildeydi:
“Abi artık dayanacak takatimiz kalmadı. Her gün tam saat sekizde Bakan Beyi otelden alıyoruz. En erken gece 2’de, 3’te otele bırakıyoruz. Yatana kadar geçirdiği vakti, sabah hazırlanmasını hesap edince en fazla birkaç saat uyuyor. Haftalardır böyle. Artık ayakta duracak takatimiz kalmadı…”
Sayın Soylu ve ailesi kovid belasıyla mücadele ediyor. Rabbim şifalar versin.
Maalesef memlekette bela eksik olmuyor. Umarım kısa zamanda sağlığına kavuşur ve memlekete hizmete devam eder…