SİYASET

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan AK Parti grup toplantısında önemli açıklamalar

Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti grup toplantısında gündemi ve Suriye meselesini değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:

Bin yıldır kanlarımızla sulayarak vatan toprağımız bu topraklarda hür bir şekilde yaşayabilmemiz, ezanımızı semamızda yankılatabilmemiz için hayatını veren tüm şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum. Terörle mücadelede verdiğimiz binlerce şehide Suriye'de yenileri ekleniyor. İdlib'de rejimin saldırısında hayatını kaybeden 36 askerimizin de aralarında olduğu nice canları toprağa verdik. Bin yıldır olduğu gibi bugün de hiçbir şehidimizin, hiçbir gazimizin kanı boşa gitmiyor. Bu mücadeleyi hedeflediğimiz gibi sonuçlandırdığımızda büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasında önemli yol almış olacağız.

'ŞÜPHESİ OLAN İNANCINI SORGULASIN'

Bunu anlayabilmek için gaza nedir, şehadet nedir, şehit nedir gibi soruların cevaplarını bilmek gerekiyor. Bu soruların cevaplarına ancak yüreğinde ülke ve millet sevgisi varsa, zihin pak ve berraksa, vücudunuzun her zerresinde hissederek ulaşabilirsiniz. Önceki günkü konuşmamda da ifade etmiştim, şehit tam 56 kez tekrarlanıyor. Şehitlikle ilgili en önemli müjde Bakara Suresi'dir. Bu tablo bize ülkemizin ve milletimizin bağımsızlığı için mücadele ederken can veren herkesin şehit olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor. Askerlerimizin, polisimizin, jandarmamızın, korucularımızın şüheda makamına yükseldiği konusunda şüphesi olanlar önce kendi inancını sorgulasın.

KILIÇDAROĞLU'NA 'ŞEHİTLER TEPESİ' TEPKİSİ

'Şehitler tepesi boş kalmayacak' sözünü anlamak için de içinden çıktığınız toplumun kültürünü bilmeniz gerekir. Hala ısrarla 'Şehitler tepesi boş kalacak' diyen kişi bu ülkeyi düşmana teslim etme peşindedir. Tabi 15 Temmuz'da milletimiz sokaklarda şehit olurken, tankların arasından sıyrılıp belediye başkanının konutunda kahvesini yudumlayanlardan bu millete şahadet yolunda gitmek gibi bir şey olmaz. Bu tipler bize dönüp 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var' derken, diğer ülkelere asla böyle bir soru yöneltmiyor. Bunların gözünde ülkemizin mücadelesinin zerre dertleri yoktur. Tek dertleri siyasi çıkar elde etmektir. Suriye tartışması ülkemizdeki beşinci kol faaliyetlerinin nerelere uzandığının göstergesidir.

HİÇBİR GÜÇ ÜLKEYİ VE MİLLETİ MAHVEDEMEZ

Ülkemizin haklarını savunmak için dünyanın dört bir yanını nasıl hallaç pamuğu gibi attıysak bugün de her yere gitmekten imtina etmeyiz. Türkiye dün Çanakkale’de de emperyalistlere karşı mücadele ediyordu, bugün Suriye sınırında da emperyalistlere karşı mücadele ediyor. Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal’in vatan toprağı olan Çanakkale’yi savunduğu dönemde İdlib’in de vatan toprağı olduğunu bilmiyor. Yolu Çanakkale’ye düşerse İdlib doğumlu şehitleri belki utanır da yüzü kızarır. Türkiye bir asır önceki o destanları sadece cephede düşmana karşı savaşarak değil, aynı zamanda bu destekçileri hüsrana uğratarak da kazanmıştır. Atatürk, nutkunda cepheleri görünüşteki cephe ve iç cephe olarak ikiye ayırıyor. Asıl cepheyi bütün ülkenin aynı fikir ve kanaat de kurduğu iç cephe olarak gören Atatürk, görünüşteki cepheyi de ordumuzun düşman karşısında sergilediği gücü olarak görüyor. Gazi Mustafa Kemal’e göre iç cephe çözülmediği sürece, hiçbir güç ülkeyi ve milleti mahvedemez. Yine gazinin ifadesiyle, “Düşmanlarımız bizi içten yıkmaya çalışıyor. İçimize kadar sokulabilen bozguncu mikropların ajanların varlığını iddia etmek yerindedir” Kılıçdaroğlu ve ekibi, ülkemizin iç cephesine, doğrudan kardeşliğine saldırıyor. Bunu da tamamen kasıtlı bir şekilde yapıyorlar. Dün olduğu gibi bugün de verdiğimiz mücadelede hem sahada zafere yürüyeceğiz ülkemizi hedeflerine ulaştıracağız. Esasen bu zatın gönlünün başka yerlerde olduğunu biliyoruz. Mevcut tutumuyla, Esed’in Suriye’de İsrail’in Filistin’de yapmaya çalıştığı insansızlaştırma politikasına destek veren bir yerde durmakta.

BU İŞ BİRİLERİNİ ÖNE SÜRÜP ARKADAN KIS KIS GÜLMEK OLMAZ

Türkiye’nin bu tarihi mücadelesini sürekli fitneyle iftirayla lekelemeye çalışan her kim olursa olsun haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, alçaktır, haindir. Bir insanın kendi ülkesine ve milletine böylesine derin bir kin beslemesi için ya geçmişte ağır bir travma yaşaması ya da daha başka bir çıkar hesabının pençesine düşmüş olması lazım. Sanıyorum karşımızdaki zatta her iki durum birden söz konusudur. Sürekli kendini bu ülkenin cumhurbaşkanı yerine koyarak ahkamlar kesiyor. Kılıçdaroğlu bu ülkenin yönetiminde sorumluluk istiyorsa kendisine bunu hemen göstereyim. Bu iş birilerini öne sürüp arkadan kıs kıs gülmek olmaz. 2023 yılında bu ülkede bir cumhurbaşkanlığı seçimi var. Yüreğin yetiyorsa çıkarsın meydana ‘ben ülkeyi yönetmeye talibim’ dersin. Milletten yetkiyi alabilirsen de söylediklerini yaparsın. Olay bu kadar basit. Ama o güne kadar bu zata düşen görev, sorumluluk sahiplerine destek vermektir. Bunu yapamıyorsa sükut etmesine razıyız. Yeter ki milletimizin acılı yüreğini karartmasın, sinirlerini germesin, tepesini attırmasın.

SAVAŞMAK İSTEMEYEN BİR ÜLKE OLDUĞUMUZU İSPATLADIĞIMIZA İNANIYORUM

Suriye’deki durum yeni acılar, yeni trajedilerle giderek daha kötüleşiyor. Bugüne kadar rejim 3 bin 200’ün unsurunu, 160’a yakın tankını, çok namlulu roketatarlarını kaybetmiştir. Bizim savaşmayı bilmeyen değil, savaşmak istemeyen bir ülke olduğumuzu bir kez daha herkese ispatladığımıza inanıyorum.

Bu defa başaramayacak. Türkiye hem kendi güvenliği ve huzuru, hem de Suriyeli masumların hayatlarını kurtarmak için bilfiil sahaya çıkmıştır. Bu durum şayet İdlib’den ve diğer güvenli yerlerden çekilirsek teröristlerin doğrudan ülkemiz topraklarını hedef alacağının en somut ifadesidir. İstanbul’un Ankara’nın İzmir’in Antalya’nın Trabzon’un savunmasının Afrin’de İdlib’de Resulayn’da Kuzey Irak’ta hatta Libya’da başladığını hamd olsun milletimiz biliyor ve verilen mücadeleye sahip çıkıyor. Ne ülkemizi terör örgütlerinin eli kanlı rejimin ve onları destekleyenlerin insafına terk edeceğiz ne de mazlum Suriye halkını kendi başına bırakacağız. Sahada da diplomasi masasında da mücadelemizi sürdürerek Türkiye’nin sokulmaya çalışıldığı cendereden kurtaracağız. İşte o zaman önümüze yepyeni bir dönemin açıldığını göreceğiz. Türkiye’yi hedeflerine ulaştırana kadar bize durmak, dinlenmek haramdır. Mücadele zamanlarında 83 milyon biz biriz, beraberiz ve birlikte Türkiye’yiz ve biz birlikte güçlüyüz.

Futbol sahalarında bile milletimizin ülkesine, ordusuna, askerine verdiği destek bunun en güzel örneklerinden biridir. Bay Kemal farklı bir şeyler bekliyordu. Ama futbol sahalarının tribünlerinden ona farklı cevaplar geldi.

Anadolu toprakları sadece bugün değil, tarih boyunca her kökenden inançtan insana kucak açmış ve yurt olmuştur. 93 harbinden Balkan savaşlarına, oradan birinci dünya savaşı ve istiklal harbinden sonraki mübadelelere kadar son 1,5 asırdaki gelişmelerin ardından bu topraklara göç edenlerden oluşuyor. Son 30-40 yılda Bulgaristan’dan Kafkasya’ya kadar bölgemizde maruz kalınan zulümler ardından sayıları milyonu bulan kardeşlerimiz ülkemize gelmedi mi? Terör örgütlerinin ve zalim rejimin önünden kaçan 4 milyona yakın Suriyeli de aynı şekilde ülkemize sığınmadı mı? Bu ülkede hiç kimsenin evini yurdunu terk ettiği için topraklarımıza sığınanlara tahkim ve taciz etmeye hakkı yoktur. Bize düşen bu insanların yeniden evlerine dönerek huzur ve güven içinde yaşayabilecek iklimi oluşturabilmenin mücadelesini vermektir.

Sivilleri öldürerek, halksız bir devlet peşinde koşan rejimin katliamından kaçanlar Türkiye’ye yöneliyorsa bunun nedeni bizim vicdanımız, ahlakımızdır. 36 şehit verdiğimiz saldırının ardından Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilere sınırlarımızı açma kararı almıştık. BM tarafından kabul edilen insan hakları evrensel beyannamesinin 14’üncü maddesi şöyle diyor. “Başka memleketlere iltica etmek ve bu memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkına haizdir” Bugün sınırları kapatan, bindikleri botu batırarak, vurarak geri göndermeye çalışan her ülke bunu çiğnemektedir. İşte Yunanlıların yaptığı. Botları şişleyerek batırıyor ve o botların içindeki yavruları anneleriyle beraber ölüme terk ediyor. Halbuki Yunanistan ikinci dünya savaşı yıllarında bugün kapılarını kapattığı coğrafyada sürgünde kurduğu hükümetle varlığını devam ettirmeye çalışıyordu.

1942 tarihli gazetede Nazi saldırılarından kaçarak Suriye’ye sığınan Yunanlılara yapılan yardımı gösteren şu fotoğrafı özellikle hatırlatmak istiyorum. Bu fotoğrafta yemek ve kıyafet dağıtılan çocuklardan birisi de belki Miçotakis’in büyükbabası ya da büyükannesidir. Türkiye Yunanistan’ın işgalle boğuştuğu bu dönemde kendisi de sıkıntı içinde olmasına rağmen gemiler dolusu gıda yardımıyla komşusuna destek vermiştir. Hatta aynı dönemde pek çok Yunanlı ülkemize de gelerek savaş bitene kadar huzur ve güven içinde yaşamışlardır.

Mültecileri denizde boğmaktan, kurşunla öldürmeye kadar her türlü yolu deneyen Yunanlı bir gün bu merhamete kendilerinin de ihtiyacı olabileceğini unutmamalıdır. Topraklarına gelen mültecilere saygılı davranmaya davet ediyorum. Hemen şurada mültecilerin akınında AB kalkıyor 350 + 350 milyon avro olmak üzere para yardımı, işte bunun yanında bot silah asker göndermeye hazırız diyor. Peki 10 yıldır 4 milyon mülteciyi topraklarında barındıran Türkiye’ye böyle bir destek verdiniz mi? Bunun kararını alabiliyorsunuz. Bugün bendeler, geliyorlar. Konuşacağız. Vermiyorlar, vermediler. Çünkü ikircikli davranıyorlar. Bunların tek yüzü yok, maalesef birkaç yüzü var. dürüst davranın ya. Verecekseniz verirsiniz, vermeyecekseniz vermezsiniz. Ama bizi aldatmaya kalkmayın. 40 milyar doları bu işte harcayan Türkiye evelallah bir 40 daha harcar.

Yorumlar
Günün Manşetleri