İbrahim Kalın'dan Biden'a net mesaj
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, gündemdeki gelişmelerle ilgili açıklamalar yaptı. İbrahim Kalın, ABD'nin terör desteğine dikkat çekerek, Biden yönetiminin bu politikayı değiştirmesi gerektiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, S-400 hava savunma sisteminin F-35 ve NATO sistemine bir risk teşkil edip etmediğinin incelenmesi üzerine bir mekanizma kurulması teklifini yineleyerek, "Maksimalist bir yaklaşımla gelmeyin, tam tersine oturalım, bu konuyu konuşalım. Biz tabi NATO ittifakının da bir parçası olarak burada ortaya çıkabilecek güvenlik risklerini minimize etmek için de birlikte çalışalım diyoruz. Baştan 'ceffelkalem', bunu hayır reddediyoruz, hiçbir şekilde bunu kabullenmiyoruz demek doğru bir yaklaşım olmaz." dedi. S-400 konusunda Girit formülünün masada olmadığını belirten Kalın, ABD'nin YPG'ye desteği kesmesi durumunda S-400 konusunun gözden geçirileceği iddiaları hakkında, böyle bir pazarlığın söz konusu olmadığını belirtti.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın SABAH'ın sorularını yanıtladı. Kalın, özetle şöyle dedi:
(Yeni dönemde Türkiye-ABD ilişkileri) Türk-Amerikan ilişkilerinin uzun bir tarihi var. Bu tarihi süreç içinde pek çok iniş çıkış yaşandı. Farklı yönetimler işbaşına geldiği zaman dönem dönem ilişkilerimizin çok iyi, verimli olduğu zamanlar da yaşadık; gerilimlerin olduğu dönemlerden de geçtik. Fakat değişmeyen bir şey varsa o da Türkiye'nin bölgedeki stratejik öneminin hiçbir zaman azalmadığıdır.
Biden yönetimi, uluslararası kurum ve kuruluşları güçlendirmeyi hedefleyen bir dış politika perspektifine sahip olduklarını ifade ediyor. Bu çerçevede hem Transatlantik ittifakı ve NATO'yu hem de diğer ittifak sistemlerini güçlendirici mahiyette adımlar atacaklarını söylüyorlar. Paris İklim Anlaşmasına geri dönmeleri, DSÖ'ye geri dönmeleri, Filistin'e kesilen yardımları devam ettirmeleri, Müslüman yasağı diye bilinen vize yasağını kaldırmaları... Türkiye'yi de bu perspektiften değerlendirdiklerini biliyoruz. Kendi mevkidaşımla yaptığım görüşmede bu izlenimi edindim. Dolayısıyla burada Türkiye'nin stratejik önemi açısından bakıldığında bölgedeki gelişmeler, Irak, Suriye, Karabağ, Doğu Akdeniz ve diğer konulara baktığımız zaman Türkiye ile yakın çalışmak isteyeceklerdir. Bu genel stratejik çerçevede çok fazla bir sorun görmüyorum.
Tabi ihtilaf ettiğimiz birtakım konular var. F-35, CAATSA yaptırımları, S-400 bir sorun paketi olarak duruyor. FETÖ'nün Amerika'daki mevcudiyeti ve hala bunlara karşı Türkiye'yi tatmin edici bir eylemde bulunulmaması, ayrıca PYD-YPG'ye verilen destek gibi konular temel sorun alanlarımızı oluşturuyor. Bunlar Obama döneminde vardı, Trump döneminde devam etti, Biden dönemi de bunları devraldı. Bu konularda nasıl bir yol izleyeceklerini, bu stratejik ittifakı güçlendirmek maksadıyla bu yönde Türkiye'yi de rahatlatacak adımları nasıl atacaklarını ya da atıp atmayacaklarını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Bu manada hem benim mevkidaşım Sullivan ile hem de Sayın Dışişleri Bakanımızın mevkidaşı Blinken ile yaptığı görüşmeler verimli geçti. İhtilaf ettiğimiz konuları da konuşarak, görüşerek müzakere ederek diplomasi yoluyla çözme konusunda bir irade ortaya konduğunu söyleyebilirim. Terörle mücadele, siber güvenlik, iklim değişikliği gibi bizim de Biden yönetiminin de önemsediği konular var. Bu konularda da ortak hareket edebileceğimizi düşünüyoruz. İhtilaf ettiğimiz konuları da masaya koyuyoruz. Bunlardan da kaçmıyoruz. Bunları da müzakere yoluyla çözebileceğimize inanıyoruz.
Bir diğer önemli nokta da Çin'in dünya ekonomisinde giderek artan önemi ve buna karşı nasıl bir ilişki biçimi geliştirileceği Biden yönetiminin gündeminde duruyor.
(S-400 meselesiyle ilgili Girit formülü) Öyle bir formül gündemimizde yok. Farklı yorumlar yapılsa da aslında Sayın Bakanımız (Akar) böyle bir şey kastetmedi. Bu konu biraz çarpıtıldı. Biz S-400 meselesinde kararımızı bir günde vermedik. Bu bir sürecin sonucunda ortaya çıkmış bir karardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, savunma sanayii ile ilgili toplantılarda bu konuyu derinlemesine ele aldı. Uzun yıllar boyunca Patriot savunma sisteminin Türkiye'ye alınması için çok ciddi bir çaba sarf etti. Maalesef Amerikan tarafı bizi tatmin edici, bizim kabul edebileceğimiz bir teklifle gelmedi. Bunun neticesinde Türkiye alternatifsiz olmadığını da göstererek S400'leri aldı. Bu karardan geri adım atmak söz konusu değil.
Biz S-400'lerin NATO savunma sistemi açısından yahut F-35'ler açısından bir tehdit teşkil etmediğini ve orada Amerikan tarafının dile getirdiği güvenlik kaygılarını giderecek bir mekanizmanın kurulabileceğine inanıyoruz. Bir teklif yaptık, bu teklifimiz yineliyoruz. Orada bir mesafe alabileceğimize de inanıyoruz. Bu mümkün.
(Teklif Patriot alımıyla alakalı mı?)Hem Patriot alımı hem de S-400'lerin teknik olarak F35 ve NATO savunma sistemlerine tehdit riski oluşturmadığının incelenmesini içeren bir teklif.
Amerikan tarafının, 'Hayır, biz bu konuda kesin kararlıyız. Hiçbir şekilde bunun çözüm olacağını düşünmüyoruz' şeklindeki peşin yaklaşımını da yapıcı ve doğru bulmuyoruz. Oturalım, konuşalım, bakalım. Gerçekten çözüm üretme imkânımız var mı yok mu, buna bakalım. Biz bu konuda tavrımızı net bir şekilde ortaya koyduk. Yapıcı olmayan bir yaklaşımla gelmek yerine, bu konuyu makul bir zeminde konuşalım. Türkiye son tahlilde egemen bir ülke olarak bir karar verdi bu konuda. Biz tabi NATO ittifakının da bir parçası olarak burada ortaya çıkabilecek güvenlik risklerini minimize etmek için zaten birlikte çalışalım diyoruz. Baştan 'ceffelkalem' bunu hayır reddediyoruz, hiçbir şekilde bunu kabullenmiyoruz demek de doğru bir yaklaşım olmaz.
(Erdoğan-Biden görüşmesiyle ilgili) Şu an kesin belirlenmiş bir tarih yok. Ama önümüzdeki günlerde bu görüşme eninde sonunda gerçekleşecektir.
(Biden yönetiminin Türkiye'ye tavrının soğuk olduğu yorumları) Türk-Amerikan ilişkilerinin önemini dikkate aldığınız zaman tabi ki Amerika gibi bir ülkenin Türkiye gibi bir ülkeyi göz ardı etmesi, yok sayması söz konusu bile olamaz. Bu görüşmede bu konular stratejik bir perspektifle ele alınacaktır. Cumhurbaşkanımız ilişkilerin stratejik çerçevede ele alınmasından yana. Mevkidaşına söyleyeceği ve onunla paylaşacağı önemli konular var. Tabi ki onu da dinleyecek ve ortak nasıl yol alabiliriz, ortak sınamalara ve meydan okumalara karşı nasıl hareket edebiliriz, bu konular üzerinde konuşacaklar. Ben olumsuz yorumlara çok katılmıyorum. Bunlar şu aşamada çok spekülatif yorumlar. Türkiye ile ABD arasında bir görüşme trafiği zaten başladı ve devam ediyor. Amerikan yönetiminin Biden'ın göreve geldiği tarihten bugüne birçok iç meseleyle uğraştığını göz ardı etmeyelim. Kovid meselesi hala devam ediyor, ABD'de 500 binden fazla insan öldü. Ekonomik sorunlar, sağlık sorunları var. Kongre basıldı. Biraz oradaki iç meselelerin yoğunluğunu da görmek lazım.
(Biden döneminde ihtilaflı konuların çözümü konusunda olumlu bir gündem olacak mı?) İkili ilişkilerimizin mahiyeti, küresel ve bölgesel sınamalar, Biden yönetiminin açıkladığı genel dış politika perspektifi ve bizim diplomasi ve müzakereye her zaman öncelik veren yaklaşımımız ikili ilişkilerin düzelmesi için bir fırsat niteliğinde. Bu 4 unsuru alt alta koyduğumuzda, sorunları müzakere yoluyla çözmemizin önünde bir engel olmadığını düşünüyorum. Bunları çözmek yerine kavga etmemizi, gerilim olmasını isteyen çevreler olabilir.
Birtakım yorumcular, analistler, çıkar çevreleri, lobiler bu ilişkilerin bozulması için çaba sarf ediyor da olabilir. Bunlar Washington'da olabilir, başka yerlerde de olabilir. Bu gerçeği görüyoruz. Ben Türkiye ve Amerika ikili ilişkilerinin önemi açısından bu sorunları çözebilecek yeteri kadar siyasi sermayemizin olduğunu düşünüyorum.
"Yönetime gelen ekibin birçoğu Türkiye'yi tanıyor. Sayın Biden, Sayın Cumhurbaşkanımızı tanıyor, ülkemize 4 defa geldi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'ye geldi. Bütün bunları dikkate aldığınız zaman ilişkilerin daha pozitif bir zeminde ilerlemesi için elimizde yeteri kadar neden var. Bu konuda iyi bir siyasi irade ve niyet ortaya konursa bunları çözebileceğimize ve başta Transatlantik İttifakını ve NATO İttifakını güçlendirecek bir ilişki modalitesi geliştirmenin mümkün olduğuna, hatta gerekli olduğuna inanıyorum.
(Türkiye'nin, ABD'nin Suriye'de YPG ile ilişkisini kesmesi halinde S-400 tavrını değiştirme sinyali verdiği iddiaları) Böyle bir pazarlık söz konusu değil. Bizim böyle bir pazarlık gibi bir hesabımız, böyle bir pazarlığımız yok. Bunlar birbiriyle ilgili ama son tahlilde kendi tahtında yönetilmesi gereken konular. Özellikle ABD'nin PYD-YPG'ye verdiği destek bizim ulusal güvenliğimize doğrudan tehdit teşkil eden bir konu. Biz Obama döneminden beri bu politikanın yanlış olduğunu söyledik. Sonuçlarını da görüyoruz. Suriye ihtilafının çözümüne de bir katkı sağlamadı. 2013'ten beri devam eden bu politika ne Suriye'deki savaşı tam anlamıyla sona erdirebildi ne Amerika'nın iddia ettiği gibi oradaki Rus ve İran askeri varlığını ortadan kaldırabildi. Suriye hala çok kırılgan bir durumda. Suriye krizi hala derinleşerek devam ediyor. Sorun ortadan kalkmış değil. Mülteci krizi aynen devam ediyor. Ülkedeki kaos ortamı hala sürüyor. Batılı ülkelerin angajmanı da sadece PYD-YPG üzerinden oraya müdahale etmeye indirgenmiş durumda.
Hâlbuki Suriye'nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği düşünüldüğü zaman, orada bütün terör ve benzeri unsurların sonlandırılması, Suriye'de demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan bir yönetimin kurulması öncelikli konular ise o zaman herhalde bunu Amerika ve Avrupa ülkeleri, sadece PYD-YPG'ye destek vererek yapamazlar. DEAŞ'a karşı biz o bölgede en yoğun savaşı veren ülkeyiz. Biz hep şunu söyledik, 'terör örgütleri arasında ayrım yapmak olmaz'. DEAŞ neyse PKK odur, PKK neyse YPG odur. Dolayısıyla bunlara karşı tutarlı, ortak bir mücadele verilmediği müddetçe Suriye toprakları terör üreten topraklar olmaya devam eder. Bu bugün DEAŞ'tır, yarın El Kaide'dir, bugün YPG'dir, öbür gün PKK'dır. YPG konusunda, Amerika'nın yanlış politikasında ısrar etmesi, Suriye meselesine çözüm getirmediği gibi ikili ilişkilerimizi de daha fazla germekte ve zarar vermekte. Biden yönetiminin bu politikayı artık ciddi bir şekilde gözden geçirmesi gerekir.
(ABD'nin Kaşıkçı raporuyla ilgili) Sayın Kaşıkçı'nın böyle hunharca katledilmesi korkunç bir olaydı. Bizim o zaman dile getirdiğimiz hususlar, açıkladığımız belgelerin, verdiğimiz bilgilerin doğru olduğu bir kez daha teyit edilmiş oldu. Bu tür hadiselerin yaşanmaması büyük önem arz ediyor. Bundan sonra da umarız böyle şeyler yaşanmaz. Suud yönetimi uzun vadede buna nasıl tepki verir, göreceğiz. Ama dünyanın neresinde olursa olsun ister gazeteci, ister insan hakları savunucusu veya bir başkasının bu şekilde hunharca katledilmesi kabul edilemez. Bu tür cinayetlerin bir daha yaşanmaması için hepimiz elimizden geleni yapmak zorundayız.
(Türkiye-AB ilişkileri) Mart ayının ilk yarısında AB'den üst düzey bir ziyaret bekliyoruz. Şu an planlaması yapılıyor. Gündemi üzerinde de çalışıyoruz. Öncelikli olarak Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir enerji kazandırmak gerekiyor. Türkiye'nin AB içinde olması, AB'nin Türkiye ile yakın çalışması hem Türkiye hem AB açısından yarar sağlayacak bir ilişki olacaktır.
Geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanımızın Brüksel ziyaretinde belirlenen bir yol haritası var. Onun ana başlıkları hala önemini muhafaza ediyor. Göç anlaşmasının yenilenmesi, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, vize serbestiyetinin hayata geçirilmesi ve yeni fasılların açılması. Bütün bu başlıklarda mesafe alabiliriz. Bu konularda mesafe almak için teknik düzeyde çalışmalar devam ediyor. Özellikle göç anlaşması 18 Mart'ta beşinci yılına girecek. 5 yıl önceki şartlarla bugünün şartları aynı olmadığı için burada bir güncellemenin yapılması isabetli olur diye düşünüyoruz.
(Libya'daki yeni hükümet süreci ve bu ekiple temas hakkında) Geçen yıla göre Libya'da çatışmaların durmuş olması son derece kıymetli. Müzakere ve diplomasi yoluyla şu anda yeni bir hükümetin kurulması sürecine girilmesi önemli. Biz bu süreci destekliyoruz. Umarım Meclis'ten de onay alır ve bu geçici hükümet güvenoyu almak suretiyle hemen çalışmalarına başlar. Bütün Libyalı meşru aktörlerin bir araya gelerek bu süreci birlikte yürütmeleri bizi memnun etmiştir. Biz bu süreçte Libya'nın, bütün siyasi aktörlerin meşru oldukları müddetçe yanında olmaya devam edeceğiz. Zaten hem Dibeybe hem Menfi olmak üzere yeni hükümet temsilcileri de Türkiye ile ilişkilerini güçlendirerek devam edeceklerini açıkladılar. İlk seçildikleri andan itibaren hem Dibeybe hem Menfi ile temaslarımız oldu. Cumhurbaşkanımızın görüşmeleri oldu. Telefonla da arayarak tebrik etti. Birtakım ziyaretler de oldu. Bundan sonra da olmaya devam edecek.