GÜNDEM

Bir cesedin başına gelebilecek 10 korkunç olay

Öldükten sonra bedenin ve ruhunun nasıl bir yolculuğa çıktığı her zaman merak edilen bir konu. İşte öldükten sonra bir insanın başına gelebilecek 10 korkunç olay...

Kendiliğinden mumyalanma

Adiposir, yani suda bekleyen kadavrada biriken yağlar ve bu bileşimin zamanla grimsi mum gibi bir maddeye dönüşmesi. Bu bileşen keşfedildiğinden beri bazı mumyalama metotlarında da kullanılmış. Cesedi kapalı ve nemli bir ortamda bekletmek vücut yağlarının zamanla bal mumu kıvamı almasını sağlıyor. Mum daha sonra katılaşarak ince kabuksu bir yapıya dönüşüyor.

Bu durumun en bilinen örneği “Soap Lady – Sabun Kadın” adı verilen resimdeki örnek. 1800’lü yılların ortalarında bir salgından ölen genç bir kadına ait bu beden kaldığı ortamdan dolayı kendiliğinden bu hâle gelmiş. Bugün Philadelphia Mütter Müzesinde sergileniyor.

Mısır’dan İngiltere’ye ölüm pazarı

Mumyalama yapıldığı devir açısından ölüyü koruma, saygı, sevgi olarak anlaşılsa da sonradan bu mumyaların başına gelenler pek de saygı sevgi içeren şeyler olmuyor. 1800’lerde Mısır’a hayli ilgi duyan İngilizler pek çok mumyayı satın alarak ülkelerine götürdüler. Böylece 2600 yıl önce Afrika’nın en güçlü ailelerine mensup olan kişiler (mumyalama genelde soylulara yapılırdı) bir kaç yüz sterline el değiştirip hiç bilmedikleri topraklara gittiler.

Böyle kalsa yine iyi. Batılı bu rahat durur mu. Çağ, tıbbın bilimin ilk büyük gelişimini gösterdiği çağ. Her bulunan madde mutlaka kurcalanıyor. Ceset çok önemli. Tıp öğrencileri için iyi durumda kadavra bulmak çok zor. Anotomi gelişmek istiyor ama kadavra bulanamadığı için aynı beden üzerinde günlerce çalışmak durumunda kalınıyor. Bu uğurda öğrencilerin sokakta yaşayan evsizlere, ya da hastalara yan gözle baktıkları, ölse de açıp incelesek dedikleri biliniyor. Hatta mezar hırsızları kimi öğrencilerle ortak çalışıyorlar. Gerçekten de o devirlerde mezar hırsızlığı neredeyse görmezden gelinecek bir vaka haline gelmiştir.

Parasıyla mumyalanma

İşte böyle bir zamanda 2600 yaşında Mısırlardan kalkmış gelmiş bir mumyanın önemini varın siz düşünün. Dönemin önemli bilim adamlarından İtalyan Augustus Granville 1825 yılında “Irtyersenu – Evin Hanımı” adlı bu mumyayı inceliyor. Kadının sağ yumurtalığında bir kist görüyor. Tarihin otopsisi yapılan ilk mumyasının kanserden öldüğüne karar veriliyor. Irtyersenu’nun çilesi bitiyor mu hayır!

O devirde mutlaka bir yanlış yapmışlardır diyen bilim adamları 1994’de zavallı Irtyersenu’yu yeniden açıyorlar ve sağ yumurtalıktaki tümörün kanser yapıcı olmadığını, dolayısıyla firavun çevresinden gelen bu kadının kanserden ölmediğini kanıtlıyorlar. Yapılan sıtma testi de negatif çıkıyor. Bilim adamları, mumyanın kemik ve yumuşak doku örneklerinden yararlanarak akciğer ve uyluk kemiğinde vereme yol açan bir bakteri buluyorlar.

Böylece tapınak duvarındaki hiyerogliflerde “Irtyersenu – Evin Hanımı” olduğu belirtilen kadının kanserden değil veremden öldüğü sonucuna varılıyor. 2600 yıllık bu beden belki 50 yıl sonra yeniden açılacak ve gelişmiş görüntüleme teknolojileriyle birebir bir kaplamayla yeniden “Evin Hanımı” haline getirilecek. Irtyersenu’nun çilesi.

Henry’nin incelenen kafatası ve aslına uygun geliştirilen çizimi

Örneklerden görüldüğü üzere rahat bir uyku çekmek için muktedir olmak yetmiyor. Hatta yönetici sınıftansanız öldükten sonra çekeceğiniz var. Ölüp gittiniz, aklı evvelin teki çıkıp suikast dedi. Hadi aç tabutu, bedenden doku al, testlere maruz kal. İnanmasınlar. Bu sefer başkası açsın bedeni saçtan, dişten yeni örnek alsın, yine testler testler. Sağlıklıyken vermediğin örneği ölünce alırlar adamdan. Haa bu eğer şanslıysanızolacaklar. Yaşarken çok insanı gıcık etmiş bir liderseniz daha fena. Sırf zevkine otopsi isteyen kurum çıkar. Elek gibi yaparlar bedeni tövbeler olsun.

Bakınız Fransa Kralı IV. Henry’nin başına gelenler. Ya da başından geçenler demek daha doğru. Devrim sırasında bir fanatik tarafından bıçaklanan kral, Paris yakınındaki Saint Denis Bazilikası’na gömülmüş. Fransız Devrimi sırasında soyluların, özellikle de bu bazilikada gömülenlerin mezarlarının açılabileceği hükmü verilmiş. Zevkü sefa içinde yaşayan, kafalarına göre ülke yöneten yönetici kadroya duyulan nefreti düşünün.

Mezarı açan cumhuriyetçiler IV. Henry’nin başını kesmiş. Başından gelenler geçenler derken demek istediğimiz netleşmeye başlamıştır. Bitti mi? Noooğn! Devrimciler Henry’nin sakalı ve bıyığından parçalar keserek yüzlerine götürüp onun taklidini yapmışlar. Kralın kafası sonrasında yüzlerce yıl elden ele gezdi. 14 Mayıs 1610’da öldürülen kralın kafa en son 2008 yılında bir emeklinin evinde bulundu.

British Medical Journal’da yayınlanan araştırmaya göre “Olağanüstü garip seyahatlerin” ardından ve 4. Henry’e ait olduğu kesinleşen kafanın, gayet iyi durumda korunduğu ve hala saç ile sakalından izlere sahip bulunduğu belirtildi. Ne demiş ünlü Fransız varoluşçu Sartre: En ce temps il n’y a pas de Sultan, de dictature ne soit pas si confiant, il n’y a ni Şah ni Padişah. Bu devirde kimse sultan değil hükümdar değil, kadar güvenme hiç kendine kimse şah değil padişah değil…