Öncelikle şunu söylemeliyim ki yazdıklarımızı bir kişi dahi
okuyorsa omuzlarımızda büyük bir vebal olduğunu bilmek
zorundayız.
Birileri kalemlerine doldurdukları mürekkebi şiddet olarak
sokaklara enjekte ederken biz onlar gibi olamayız.
Olmamalıyız!
Lakin bu demek değildir ki haddini aşanlara hadlerini
bildirmeyeceğiz…
Sokak ortasında düşmanca başörtüsüne saldıran kininden kudurmuş
insan müsveddesini gördünüz.
Dikkat ederseniz ‘başörtülü kadınlara’ saldıran
demiyorum.
‘Başörtüsüne’ saldıran diyorum…
Çünkü birileri bu kinle beslenen mahlukları yoldan geçen herkese
saldıran ‘şizofrenler’ gibi göstererek saldırının
doğrudan İslam’ı temsil eden başörtüsüne olduğunu gizlemeye
çalışıyorlar.
Takip edenler bilir geçtiğimiz günlerde yayınlanan
‘Katranı kaynattık olmadı şeker’ isimli yazımda
‘Bugün cübbe ve sarığa dadandılar yarın bacılarımızın
başındaki örtüye dil uzatacaklar’ demiştim.
Daha o yazının mürekkebi kurumadan bırakın dil uzatmayı el
uzattılar.
Gazeteci olduğunu iddia eden bazı isimlerse İslamcıların bu
hadiseleri kullanarak toplumu kutuplaştırdığını gevelemeye
başladılar.
Onlara göre havalimanında cübbe giyen vatandaşa durduk yere
‘Böyle gezemezsin!’ diye çemkiren insan bozması
suçsuz…
Metroda sarıklı kardeşimize karşı edepsizlik yapanlar hatta
utanmadan videosunu çekip internete atanlar da suçsuz…
Tayyip Erdoğan’ı destekleyen herkese ağza alınmayacak hakaretler
eden namussuz da suçsuz…
Sokak ortasında kudurmuş köpek gibi başörtüsüne saldıran mahluk
da suçsuz…
Lakin bu insanlıktan nasibini alamamış canavarlara anladıkları
dilden cevap veren bizler suçluyuz…
Rahmetli Erbakan’ın güzel bir lafı vardır. Sözü uzatmadan onunla
cevap vereyim.
‘Hadi oradan! Hadi!’
***
Gündemin yoğunluğuna kurban gitmesini istemediğim bir mesele
daha var.
Şu 10 Kasım törenlerinde küçücük çocuklara zorla yaptırılan
'secde' hadisesi...
Konu sosyal medyaya düştüğünden beridir hakkında söylenmedik söz
kalmadı. Onlarca yazı yazıldı, binlerce twit atıldı.
Ben bugün meseleyi başka bir noktadan ele almak istiyorum.
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki milletin dinine kasteden bu anlayış
daha dün peydahlanmış zihinlerin mahsulü değil.
Kesinlikle görmemiz gereken tarihi bir arka planı var.
İzninizle derdimi birkaç örnekle anlatayım…
22 Mart 1949 tarihinde yayımlanan 'Bir ilkokuldaki
Atatürk mabedi' başlıklı haberde geçen ifade aynen şu
şekilde:
‘’Şehrimizde 54 ve 73’üncü ilkokulda altı yıl evvel
Atatürk için meydana getirilen mabed, senede bir gün civar halk ve
öğrenciler tarafından ziyaret ediliyor.’’
‘Mabed’ kelimesi ‘ibadet edilen
yer’ manasında…
Bundan tam 70 yıl önce olmasına rağmen zihniyette zerre sapma
yok.
İkinci vereceğim örnek çok daha açıklayıcı olacak.
1944 yılında yayımlanan Türk Dil Kurumu’na ait sözlükte
‘din’ kelimesinin karşılığına örnek olarak verilen
cümleyi aynen naklediyorum:
‘Kemalizm Türkün dinidir.’
Dikkatinizi çekerim bu herhangi bir siyasinin söylemi yahut
yorumu değil. Bizzat devlete ait olan Türkçe sözlükten bir
kısım.
Yoruma gerek yok sanırım. Her şey kabak gibi ortada…
Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçimlerden önce oy
almak uğruna her türlü kisveye bürünen CHP için ‘Biz
kargayı sesinden tanırız’ ifadelerini kullanmıştı.
Bırakın sövüp saymayı da söyleyin bakalım millet!
Tanıdık mı kargayı sesinden?...