Koronavirüse karşı sınıfta kalan medyamız ve Didem Arslan'ın canlı yayın raconu

Koronavirüsle yaklaşık bir aydır mücadele ediyoruz fakat bugün sokağa çıkın on kişiden dokuzu hala maske takıp takmaması gerektiğini bilmiyor. Şimdi bu durum insanların suçu mu yoksa böyle bir dönemde dahi reyting almak uğruna stüdyoyu şov sahnesine çeviren haber programcılarının suçu mu?

Muhammet Affan Polat muhammetaffan@nethaber.com

Bana sorarsanız koronavirüs salgını döneminde üzerine düşen görevi yapamayan medyamız kelimenin tam anlamıyla sınıfta kaldı.

Halbuki bilimsel verilerin ışığında milleti aydınlatmak birçok politik meseleyi anlatmaktan çok daha kolaydır. Tabi bunu yapmak istiyorsanız…

Ne demeye çalışıyorum?

Haber kanallarında tüm yapılanlara eyvallah...

Akşamları yayınlanan ve izleyene başıyla sonu arasında herhangi bir şey katmayan programlarda tartışabilirsiniz...

Moderatörler olarak stüdyodaki misafirlerinizin birbirine düşüp olay çıkarması için ortamı körükleyebilirsiniz...

Bunlar hayati konular değil. İstediğinizi yapın…

Yani yapmayın da hadi diyelim yapın.

Fakat tam bir aydır milyonlarca insan ölümcül bir virüs hakkında bilgi almak için gözlerini sizden ayırmıyor. Millet televizyonların alt yazılarına kadar her detayı takip eder hale geldi.

Koronavirüsün çaresi ne?

Nasıl önlem almalıyız?

Ne yapmalıyız?

Herkes sizden bu soruların cevabını aktarmanızı bekliyor.

Unutmayın, bu hastalık ölümcül fakat medyanın yüklendiği sorumluluk hayatidir. Doğru bilgiyi, doğru korunma yollarını, yapılması ve yapılmaması gerekenleri millete duyuracak olan medyadır.

Fakat geldiğimiz noktaya bakarsak, ülkemizde durum malesef tersine işliyor.

Açıkça söyleyeyim son dakika haberleri dışında birçok haber programı bırakın insanımızı bilinçlendirmeyi, milletin olan bilincini de kaybetmesine sebep oluyor.

Ulusal kanallarda yapılan programlara davet edilen isimlerden birinin yapın dediğini yarın başka bir isim yapmayın diyor.

Peki soruyorum, bu medya ne iş yapar?

Doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırt edip insanları aydınlatmadıktan sonra medyanın kafa karıştırmaktan başka bir işe yaradığını söyleyebilir miyiz?

Koronavirüsle yaklaşık bir aydır mücadele ediyoruz fakat bugün sokağa çıkın, on kişiden dokuzu hala maske takıp takmaması gerektiğini bilmiyor.

Şimdi bu durum, insanların suçu mu yoksa böyle bir dönemde dahi reyting almak uğruna stüdyoyu şov sahnesine çeviren haber programcılarını suçu mu?

Millete aktaracağınız şey sosyoloji değil, politik hesaplar değil, seçim değil, sayım değil yahu…

Bilimsel verilerin önünü açacaksınız, o kadar. İki kere iki gibi kesin bilgiler bunlar. Maske, ya takılmalıdır ya takılmamalıdır. Bu konu tartışmaya kapalı olmalı.

Peki bunu nasıl sağlayabilisiniz?

Öncelikle kanalların yayın politikaları olmalı. Bu tür hayati ve bilimsel meselelerin ‘bencesi’ olmaz. Ha illa tartışmak mı istiyorsunuz, gidin İBB Başkanı’nın performansını tartışın, gidin ne bileyim hükümet politikalarını tartışın, siyaset tartışın…

Ama milletin hayatı söz konusu olan konularda ne olur biraz sorumluluk alın. Doğruyu yanlıştan ayırt edin ve millete neyi aktaracağınıza karar verin.

Şimdi diyecekler ki ‘’Bilim adamları bile kendi aralarında anlaşamıyor. Biz nasıl kesin bir şey söyleyelim.’’

Bunu söylemek işin kolayına kaçmak olur…

Şu mu yani ‘’Biz herkesin söylediğini yayınlarız. Millet ne yapıyorsa yapsın!’’

Böyle mi halkı aydınlatacaksınız?

Söyledim yine söylüyorum. Madem bilim adamlarının da ihtilafa düştüğü hususlar var, o halde sorumluluk alın. İlla insanları tartıştırmak istiyorsanız bunu şova çevirip milletin bilincini reyting basamağı olarak kullanmayın.

Gidin ve bilim adamlarının tartışıp ortak bir sonuca varabileceği yayın öncesi kapalı toplantılar yapın. O toplantılara habercileriniz de dahil olsun. Bilim adamlarının alacağı son kararı millete nasıl aktaracağınızı yine birlikte düşünün.

Öncelikle devlet yetkililerinin ve Bilim Kurulu'nun söylemlerini önemseyin. Farklı fikir varsa milleti yanlış yönlendirmeden önce köprü görevi yapın ve bilim adamlarının fikir alışverişi yapmalarına vesile olun.

Belki bu ortamı oluşturmayı kendi üzerinize vazife saymayabilirsiniz. Ben de bu sebeple iki de bir sorumluluk alın diyorum zaten. Bu şekilde hem milletin kafasını karıştırmamış hem de doğru bilgiyi aktarmış olursunuz.

Tabi bazı isimler gibi ‘bilim’ konuşulması gereken programları şov sahnesine çevirip reyting almak varken bunlarla kim uğraşsın öyle değil mi?

Kimden bahsettiğimi anladınız sanırım…

Geçtiğimiz günlerde Didem Arslan Yılmaz, sunduğu bir programda tam da benim söylediğim meselelerden dolayı yayını terk etmek isteyen bir bilim adamına canlı yayında adeta fırça attı.

Aynı kanalda daha önce de böyle bir ortam olmuş fakat diğer sunucu bu şekilde davranmamış, durumu bir an önce toparlama yoluna gitmişti…

İşte tam olarak bundan bahsediyorum!

Yahu bilim konuşulacak ve biz bu yayın sonrasında ne yapmamız gerektiğini öğreneceğiz diyerek izlediğimiz programın finalinde Didem Arslan Yılmaz, bir profesörün arkasından ‘O gitmese zaten ben gönderecektim…’ diyerek racon kesti.

Milyonlarca insan da bunu izledi...

Medyamızın geldiği noktayı bu olaydan daha iyi hiçbir şey özetleyemezdi sanırım…

Doğruyu da yayınla!

Yanlışı da yayınla!

Gerçeği de yayınla!

Yalanı da yayınla!

Eee aziz milletim sen de bırak işini gücünü gel şu pirincin taşını ayıkla…(!)

Benden size tavsiye yayında kavga çıkan programları izlemeyin.

İzlemeyin ki o kavga eden kelli felli adamlar milyonlarca insanın karşısına neden çıktıklarını anlasın.

İzlemeyin ki o programı yöneten moderatörler de görevlerinin bilim adamlarına fırça çekmek ya da ekran şovu yapmak değil bilgiyi en doğru ve en temiz şekilde insanlara aktarmak olduğunu hatırlasınlar.