Hem sahada hem masada kazandık!

Bu iki madde gerçekleştiği takdirde çok net olarak diyebiliriz ki Türkiye, sahada başlattığı mücadelesini masada kazanmıştır!

Muhammet Affan Polat muhammetaffan@nethaber.com

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Barış Pınarı Harekatı başlamadan hemen önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiği hakaret içerikli mektup meselesiyle başlayalım.

Cumhurbaşkanlığı kaynakları bu rezilliğe sahada başlatılan operasyonla cevap verildiğini söylüyor.

Kesinlikle doğru…

Ama yetmez!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bin yıllık devlet geleneğine sahip dünyanın sayılı devletlerinden biridir.

Biz, Fransa Kralı Şarlken’e dünya diplomasi tarihine geçen o meşhur mektubu gönderen Sultan Süleyman’ın bakiyesi olan bir devletiz.

Henüz ikiyüz yıllık bir devlet olan ‘süper güç’ ABD’ye bin yıllık ‘büyük’ devlet olmanın ne demek olduğunu bildirmek suretiyle ayniyle karşılık verilmeli ve bu, dünya diplomasi tarihine geçmeliydi.

Nokta!

Gelelim esas konumuza…

Geride bıraktığımız saatlerde tarihi bir gün yaşandı. Bildiğiniz üzere bütün dünya dün yapılan Erdoğan-Pence görüşmesine kilitlenmişti.

Çıkan kararları konuşmadan önce şunları söyleleyim. 

Türkiye’nin Barış Pınarı Operasyonu’nu başlatma sebebi, olası saldırıları kendi topraklarımızda değil dışarıda karşılamak için 20 mil yani 32 kilometrelik güvenli bölgeyi tesis etmekti.

Amerika kabul etse de etmese de bunu yapacaktık!

ABD, blöf yaptığımızı düşünürken operasyon başlatıldı ve Türkiye, sınır güvenliği konusunda ne kadar kararlı olduğunu bütün dünyaya gösterdi.

ABD bu kararlılık karşısında geri adım atmak durumunda kalarak Türkiye’nin hedef olarak belirlediği şartları kabul etti!

Hatırlayın iki gün önce Erdoğan, ‘Tek şartımız teröristlerin silahlarını gömerek bölgeyi terk etmeleridir.’ demişti.

ABD razı oldu…

Dün yapılan görüşmelerde Amerika tarafı, Erdoğan’ın şartlarının 5 gün içerisinde yerine getirilmesini taahhüt etti.

Bu noktada ortak yayınlanan bildirinin 9 ve 10. maddeleri çok önemli!

9. madde, teröristlerin yalnızca çekilmelerini değil silahlarından arındırılarak muharip kuvvetlerinin yok edilmesinden bahsediyor.

Ki biz siyasetimizi ilk etapta bunu sağlamak amacıyla yürütüyorduk...

10. madde ise 5 gün içerisinde oluşturulacak güvenli bölgenin kontrolünün TSK’ya ait olacağını söylüyor.

Bu iki madde gerçekleştiği takdirde çok net olarak diyebiliriz ki Türkiye, sahada başlattığı mücadelesini masada kazanmıştır!

Peki ya ABD aylardır olduğu gibi bu 5 günlük süreyi Türkiye’yi oyalamak ve süreci uzatmak için kullanırsa?...

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklama bu ihtimalin de düşünüldüğünü en bariz şekilde gösteriyor.

Çavuşoğlu, yaptığı açıklamada Türkiye’nin ‘Barış Pınarı Operasyonu’nu bitirmediğini söyleyerek yalnızca ABD’ye, taahhütlerini yerine getirmesi için süre tanındığını ifade etti.

Yani aksi durumda, ‘Barış Pınarı Operasyonu’nu başlatan irade devam ettirmesini de bilecektir!

Ben ABD'ye güvenmediğimden dolayı bu ihitmalin daha olası olduğunu düşünüyorum. 

Zira ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz...

Lakin bu masaya oturmak için engel değil.

Hele hele birkaç gün sonra Soçi’de yapılacak olan Putin-Erdoğan görüşmesini de denkleme kattığınızda, elimizi kuvvetlendirdiği bile söylenebilir.

Sonuç olarak Türkiye’nin kaybettiği hiçbir şey yok!

Kazandığını inkâr etmek ise ahmaklık olur…

Nereden mi çıkarıyorum?

Anlaması zor değil…

Amerika'nın sözünü tutup tutmadığını önümüzdeki 5 gün içerisinde göreceğiz fakat su götürmez bir gerçek ki Türkiye’nin şartları ‘tavizsiz’ bir şekilde kabul edildi!

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı danışmanı Gülnur Aybet, yabancı kanalda yayınlanan bir programda ABD’nin Türkiye’nin istediği çizgiye geleceğini ısrarlar söylemişti.

Ve bugün gerçek oldu!

Tüm bunlara rağmen kimin kazanıp kimin kaybettiğini anlamayana yapacak bir şey yok.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!

İçerideki çatlak seslere gelince…

Çok uzatmadan sadece şunu söyleyeyim.

Eğer Türkiye, Erdoğan öncesi dönemde böyle bir karar alıp sahaya çıksaydı ve ABD buna tepki gösterseydi, bırakın ABD’yi kendi çizgimize çekmeyi özür üstüne özür diler üstüne de af dilekçesi niyetine el pençe divan bir ‘başbakan’ gönderirdik!...