Nethaber Mobil Uygulama
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
'Türkiye batmaz! Batarsa okyanuslar taşar.' diyor Alev Alatlı...
Bir ülke bir cümlede ancak bu kadar iyi anlatılabilir.
Dünya, yaşamaktan zevk alınacak bir yer olmaktan çıkalı yıllar oldu. Kan ve gözyaşı ab-ı revan olmuş oluk oluk akıyor.
Bir barış diyen bin ölüm getiriyor.
Hani Akif diyor ya 'Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer'...
Akif'in kalemi bu şiire mürekkep akıttığında tufan gibi kaynayan dünya, kanla doldu taştı.
Yıllar geçmesine rağmen resim değişmedi.
Fırça hala katilin elinde...
'Barış ve özgürlük' diyerek girdikleri her ülkede, ne barış içinde yaşanabilecek toprak parçası ne de hürriyeti tadabilecek bir can bıraktılar.
İnsan kimin umrunda?
Para, silah, güç...
Her şey bundan ibaret.
Sahile vuran bebekler, tebeşirle yere çizdiği annesine sarılan çocuklar ve 'Vallahi Allah'ın yanına gittiğimde her şeyi şikayet edeceğim!' diyen garipler arşı titretiyor.
Para uğruna birbirini satan hain yönetimler, kurtlar sofrasında itibar görmek uğruna aslanı sırtından vurdular.
Vicdan namına konuşacak kimse kalmadı!
Bir tek Türkiye...
Yediği darbelere, ihanetlere ve sırtındaki bıçak yaralarına aldırış etmeden cümle mazlumlara 'Gelin, göğsüm siperdir benim!' diye haykıran, vicdanın son kalesi...
Elini masum kanına bulaştırmadan ana sütü gibi tertemiz kalabilmiş ümitler ülkesi...
Burada bir es veriyorum.
***
Filistin'deyiz.
Aksa'nın ara sokaklarında.
Hava kararmış. İnsanlar sokaklardan yavaş yavaş çekilirken koyu bir muhabbete dalmış yürüyoruz.
Kıble Camii'nin avlusundaki küçük toprak alanda annesinin yanında oyun oynayan bir çocuk gördüm.
Minicik yavruyu sevmek için o tarafa doğru yöneldim.
Tam sevecekken annesinin gözündeki endişeyi görünce duraksadım. Haklıydı endişesinde. Zira tanımadığı birisi çocuğuna doğru yanaşıyordu.
Elim, gayrı ihtiyari boynumda asılı olan Türk bayrağına gitti. Bayrağı tuttum ve annesine 'Korkmanıza mahal yok' dercesine gösterdim.
Sanki gönlümden geçeni anlamış gibi gözündeki endişe bulutları bir anda güven limanına çekiliverdi.
Gülümsedi…
Bizi bekler gibi bir hali vardı.
Küçücük yavrunun başını okşadık, doyasıya sevdik.
Otele doğru dönerken düşünmeden edemedim.
Ne o Türkçe biliyordu, ne ben Arapça.
Lakin anlaştık.
Ne o Türktü ne ben Arap...
Ama anlaştık.
Niçin güvendi bana?
Türk bayrağı ne ifade ederdi ki binlerce kilometre uzakta yaşayan, bir kere bile görmediğim, adını dahi bilmediğim bir insana?
İşte ben o gün anladım ki dünyanın en geçerli vizesi Türk bayrağıymış.
Keşke tüm anılarımı anlatacak kadar uzun yazsam lakin çok zamanınızı almak istemem.
Meselemize dönelim.
Dünyanın neresinde bir mazlum varsa, dünyanın neresinde umudu tükenmeye yüz tutmuş insan varsa ay yıldızlı bayrağı gördüğünde ümitleri yeşeriyor.
Biliyorlar ki eğer Türk ordusu bir yere girdiyse mazluma dokunmaz.
Kimsenin toprağına göz koymaz.
Varsa zalimden soracağı bir hesap, cezasını keser!
Allah aşkına...
Dünyanın hangi ordusuna 'Sen vuruyorken de öldürüyorken de güzelsin' diye bir şiir yazılmıştır ki?
Yalnızca bize!
Niçin?
'Biz' olmayan ne bilsin...
Hamd olsun.
Şanlı bayrağımız dağların ardından nazlı nazlı salındığında mazlumun yüzünde güller açtıran Allah'a...
Hamd olsun.
***
Konuyu toparlayalım.
Mehmetçik Barış Pınarı Harekatı kapsamında Suriye'nin Tel Abyad şehrinin kontrolünü ele alınca ilk iş olarak altı yıldır okunmayan Ezan-ı Muhammedi'yi okutmuş.
Halk sokaklara dökülmüş.
Türk bayraklarını öpüyor, sevinç çığlıkları atıyorlar.
O görüntüleri görünce işte bu Filistin hatıram aklıma geldi.
Gördüm ki bizim vize sapasağlam maşallah...
DUA
Ya rabbi!
Mazluma ümit zalime korku veren şanlı ordumuza yardım et...
Ya rabbi!
Ağabeylerimizin ayağına taş değdirtme...
Ya rabbi!
Galip et...
Amin.