Ya yoğun önlem, ya yoğun bakım.

Sözüm bu ve benzeri davranış içerisinde olanlara. Sırf, - eşekler beni affetsin - eşekliğiniz yüzünden acaba kaçınız bir daha ki doğum gününü göremeyecek. Yalnızca  edepsizliğinizden ötürü kaç kişinin ölümüne sebep olacaksınız. Sadece gerzekliğinizden dolayı kaç sevdiğiniz için yas tutacaksınız.

Kazım Köse kazimkose@nethaber.com


Hilesiz bir metal parayı havaya fırlattığınızda, yazı ya da tura gelme olasılığı %50 oranındadır. Bunu bilmek için anayasa profesöru olmaya gerek yok. Şöyle böyle ortalama zeka yeterli. Aslında Kovid-19 illeti de öyle.

Ya yakalanmamak için yoğun önlemler alacaksınız, ya da önlemleri hiçe sayıp soluğu yoğun bakımda alacaksınız.

İşte gözlemleyebildiğim kadarıyla bunu anlamak için normal zeka yetmiyor. Yoğun bakımdan sağlam çıkma olasılığınız... Bana inanın orada metal paranın yazı veya tura gelme olasılığı kadar dahi şansınız kalmıyor.

Doğan Cüceloğlu‘nu tanımayan var mı?  Onun "-mış gibi yapmak" deyimini sanırım  duymayan yoktur.

Bizlerde Kovid-19 konusunda millet olarak  tam da öyle yaptık. Elbette ki kurallara %100 uyan bir bölümümüz hariç.

Sonuç... Koronavirüs döneminin ikinci Nisan'ı gelmeden ilk Nisan’a yakın önlemler devrede. Belki de çok yakında ilk Nisan’a rahmet okutacak tedbirlere de şahit olacağız.

Peki neden? Açık ve net bir şekilde cevaplayayım. Çünkü toplumumuzun  büyük bir kısmı dangalakça davrandı da ondan.

Geçtiğimiz günlerde Bilim Kurulu toplandı. alınan yeni kararlar Bakanlar Kurulu ardından Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tarafından açıklandı.

Kısıtlamaların rengi kırmızı diyemezsek de koyu sarı durumda. Bunun Türkçe'si şu...

Eğer artış hızı devam ederse, başka söylemle sokakta, markette veya medya ve sosyal medyada şahit olduğumuz densizlikler sürerse kırmızı, hatta koyu kırmızı renkli tedbirler kapıda.

Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisini bilirsiniz.  Zaman zaman yazılarımda imdadıma yetişiyor.  Herhalde insan davranışlarını anlamlandırmak için daha geçerlisi yoktur.

Ben de buna bakarak Kovid-19 bağlamında insan davranışlarına anlamaya çalışıyorum. Evet, evine ekmek götürmek için uğraşan, bu nedenle de salgından korunma önlemlerine yeterince uymayan ya da uyamayan vatandaşlarımıza kısmen de olsa anlayış göstermek mümkün.

Çünkü hayat devam ediyor çünkü eğer siz kendi ekmeğinizi kendiniz kazanamazsanız devlet dahil başkalarının yapacağı yardımlar sınırlı kalır. 

Yani Maslow‘un İhtiyaçlar Hiyerarşisinin ilk  basamağında denildiği gibi temel ihtiyaçlar karşılanıyor. Bu anlamda yapılacak yanlışlara kısmen de olsa hoşgörüyle bakılabilir.

Bir de diğerleri var.

Onların tedbirleri almamak ya da alamamak gerekçeleri Maslow‘un en üst basamakta yer verdiği ihtiyaçlardan olduğunu iddia etmek ne mümkün. Diğer söylemle, onlar Kovid-19 kurallarını karınlarını doyurmak için değil, egolarını tatmin için yok sayıyorlar. Bunlara  baktığımda ise aklımdan anlayış geçmiyor. Ne mi geçiyor? Benim memleketimde dedikleri gibi, Karamiş (Karayemiş) sopası.

Galiba iki gün önceydi,  ulusal medyada bir haber.  Küçük hanım, boğazda tekne içerisinde doğum günü kutluyormuş.

Maske var mı? Yok. Ya mesafe? Hak getire.

Üstelik katılımcılar o kadar aymaz ki çıkardıkları yüksek sesten dolayı şikayet edilmişler. Yalnızca bunlar mı? Yüzlerce, binlerce örnek vermek mümkün. Hani koronavirüs için aşı çalışmaları yapılıyor ya...

Bana sorarsanız önce aşı malum zevat için bulunmalı. Ne aşısı mı? Tabii ki davranışları isanileştirme  aşısı.

Sözüm bu ve benzeri davranış içerisinde olanlara. Sırf, - eşekler beni affetsin - eşekliğiniz yüzünden acaba kaçınız bir daha ki doğum gününü göremeyecek. Yalnızca  edepsizliğinizden ötürü kaç kişinin ölümüne sebep olacaksınız. Sadece gerzekliğinizden dolayı kaç sevdiğiniz için yas tutacaksınız.

Lütfen, millet olarak kendimize gelelim. Kovid-19’un hiç şakası yok. Artık zorunlu şeyler haricinde hayatımızı kısıtlıyalım.

Düğün mü yapacağız? Kısıtlı ve kurallara uyarak yapalım.

Cenazemiz mi var? Sevdiğimizin ardından yapmamız gerekenleri belki erteleyerek belki de çok kısıtlı halde yerine getirelim.

Sokağa mı çıkmak istiyoruz? Mecbur kalmadıkça çıkmayalım.

Bakın, devlet yetkilileri ne kadar sert kararlar alırlarsa alsınlar, bunların faydası ancak bizlerin onlara yeterince uymasıyla sınırlıdır. Aksi halde hem canımızı, hemde cananımızı kaybetmeye devam edeceğiz.