“Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.” Daha
çok Cem Karaca’nın şarkısından hatırladığımız, eskilerin, kontrol
dışında belirsizliğe doğru gitmek, anlamında kullandığı bir kelime
öbeği.
Evet, bizde sosyal medya bağlamında, bindik bir alamete
gidiyoruz kıyamete.
Neden mi söz ediyorum? Elbette ki sosyal
medyadaki, bini bir para yalanlardan.
Hemen söyleyeyim. Kastettiğim, trol denilen sanal psikopat
zevatı değil.
Benim dikkat çekmeye çalıştığım, yüz binlerce hatta bir milyonu
geçen takipçiye sahip hesaplar. Bazıları internette marka olmuş,
bazıları ise marka medya gruplarının internet uzantıları.
Elbette ki yalan insanlık tarihi kadar eski bir alışkanlık.
Tamam, yalan haberde az çok gazetecilik kadar eski.
Fakat böylesi, özellikle son aylarda yaşadığımız gibisi hiç
görülmemişti.
Şöyle geçmişi, yazılı olsun sözlü olsun, basını bir
hatırlayalım.
Yalnız yazanın değil okuyanın da bildiği, buram buram asparagas
kokan, asparagas haberleri ve az yazılı çok resimli bulvar
gazetelerini bir yana bırakırsak, yalan haber neredeyse yok
gibiydi. Yanlışlıkla yapılan haberler ise, hazırlayanın yüzünü
kızartır ve güvenirliliğini sorgulatırdı.
Ya şimdi?
Aralarında anlı şanlı yayın gruplarının internet uzantılarının,
hemen hemen büyük bir kentin nüfusu kadar takipçisi olan marka
sosyal medyanın ve kelli felli İnsanların isimlerini taşıyan
hesaplarında bulunduğu yüzlerce yayın noktası bilerek ve isteyerek,
üstelik bir damla kanları yokmuş gibi yüzleri kızarmadan yalan
söylüyor.
Bakın, laf oyunlarından, çarpıtmaktan, manipülasyondan söz
etmiyorum.
Benim kastettiğim, hepimizin bildiği, kelimenin tam anlamıyla
basbayağı yalanlar.
Durum o boyuta geldi ki, Bir elin parmaklarını bile geçmeyen
günde, neredeyse bir ordunun bütün parmaklarını geçecek kadar çok
yalan haberle karşılaşıyoruz.
Şöyle bir elinizin birkaç parmağını seçin ve o kadar gün
geriye bakın.
Ne kadar yalan haberle karşılaştınız?
Onlarca değil mi?
Hepiniz hatırlarsınız, geçtiğimiz Perşembe günü, İstanbul’da
yaşanan 5.7’lik depremin ardından Sözcü gazetesinin
"Köprüde halat koptu" haberi.
Şimdi içinizde, Sözcü gazetesinin, haberi teyit etme ve kaynağın
doğrulanmasının gerektiği, ilkelerinden bilgisinin olamayacağına
inanan var mı?
Elbette ki yoktur.
Bir başkası, yılların gazetesi Cumhuriyet’in haberi. Devlet
İstanbul’da Silivri depremiyle ilgili toplantı yapmış ama
Sayın İmamoğlu’nu yok saymış.
Kasıtlı bir yalan mı?
Hem de önde gideninden.
Cumhuriyet gazetesinden herhangi birisi, İBB, AFAD veya İstanbul
Valiliğinin basın bölümünü arayıp, "bu duyum doğru
mu?" sorusunu yöneltemedi mi?
T24’ün, "Polis Batman’da sanatçı Dodan’ın
Kürtçe şarkı söylemesini engelledi" haberi. Sayın T24
yöneticileri... Bu ülkede yıllardır Kürtçe şarkı söylemenin yasak
olmadığını bilen bir çalışanınız yok muydu?
Bunlar sadece birkaç örnek fakat, sonsuz kadarını bulmak
mümkün.
İyi de böyle yaparak iş nereye varacak?
Tamam habercilik meslekte, artık bundan sonra, yalan habercilik
diye bir meslek daha mı olacak?
Madem kendinize sosyal medya adını yakıştırdınız, o zaman basın
ahlakınız nerede?
Basın etiği kavramını hiç duymadınız mı?
Otokontrol mekanizmanız arıza mı yaptı?
En önemlisi de, eskiden halkın cebine koyup evine
götürdüğü gazetenin en çok önemsediği şeyi, yani şeref ve namus
kavramını kâğıt üzerinde mi bıraktınız?