Nethaber Mobil Uygulama
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Sülün Osman’ı bilirsiniz.
Hani şu, Boğaz Köprüsü'nü, Şirket-i Hayriye vapurlarını, Galata
Kulesini falan, Anadolu’dan gelen garip gurabaya satan
adam.
Karakter olarak onlarca Türk filminde kendisine yer bulmuş
Sülün Osman’ın tarzını biliyorsunuz.
Onun piyasası Anadolu’da varını yoğunu satıp İstanbul’a göç eden
saf insanlardı. Sülün Osman kadar meşhur değil fakat,
yaklaşık aynı tarihlerde yaşamış başka bir zati muhterem daha
vardı.
Ününün Sülün Osman gibi günümüze değin gelmemesinin sebebi belki de
piyasasının farklı olmasından kaynaklanıyor.
Bu zat-î muhteremin ilgi alanı zenginler, siyasetçiler,
ünlüler, sanatçılar, işadamları, bürokratlar ve okumuş yazmış
insanlardı.
Eminim hatırlayan okurlarım vardır.
Ama ben yinede anımsamayanlar için aktarayım.
Meşhur Fil Hamdi, yaşadığı yıllarda o kadar tanınırdı ki, Aziz
Nesin’in kitaplarından birinin ismini bile kapmıştı. Öyle ki, 1956
yılında yazılan öykü kitabı, 1957 yılında İtalyanların verdiği
"Altın Palmiye" ödülünü bile almıştı.
Ne yalan söyleyeyim, Fil Hamdi nasıl yakalandı, öyküsünü
okuduğumda, acaba avukat, güzel yazan, güzel konuşan ve bir Fil
kadar iri olan Ahmet Hamdi Ersiper, Aziz Nesin’i de uyutmuş
olabilir mi şeklinde düşünmedim değil.
Elbette ki herkes gibi Fil Hamdi içinde hak vasıl oldu ve
ebediyete göçtü.
Fakat, Fil Hamdi'lik halen yaşıyor.
Üstelik oldukça sağlıklı.
Tabii ki işini doğru dürüst, hakkını vererek yapanlara
lafım yok.
Benim lafım, kendim için yapıyorsam namerdim, modundaki siyasetten
bilim çevrelerine, sanatçılardan basına uzanan geniş bir alandaki
insanlara.
Belki çok iddialı bir yaklaşım olduğunu düşünebilirsiniz.
O zaman bir adım geri çekilip yaşananları iyice gözlemenizi
öneririm.
Göreceksiniz ki, sadece yaşatanlar ve yaşananlar
değişmiş.
Fil Hamdi'lik mi, hayır o hiç değişmemiş. Hem de, eğer Fil
Hamdi bugünü görebilseydi, sizi sizi taklitçiler,
diyebileceği kadar.
Şöyle bir yakın zamana bakın.
Kameralar önünde konuştuklarında ağzından bal damlayan, mangala kül
bırakmayan, her derde devayım iddialı siyasetçilerin kameraları
kör, mikrofonları sağır zannettikleri vakitlerde, çocuklarınızın
ahlakını bozabileceğini düşüneceğiniz küfürleri yapmıyorlar mı?
Yapıyorlar, hemde alasını.
Televizyondan televizyona koşup, bağıra çağıra isimlerini
cilalayan gazeteciler, güya tarikatları kötüleme adına
ceplerini dolduran, üstü kapalı tarikat reklamı yapma
özelliğine sahip kitaplar yazmıyorlar mı?
Ya da, ortaokul öğrencilerinin bile becerebileceği, kopyala
yapıştır, sözde Atatürk kitaplarını asgari ücretin halen
yakalayamadığı fiyatlarda pazarlamıyorlar mı?
Kesinlikle evet.
Ya marka sever akademisyenler, hukukçular, doktorlar, deprem
profesörleri vs. onlarda fırsat ve kapağı atabilecekleri televizyon
kanalı bulduklarında, getirisinin işyerlerinde, ofislerinde nakit
olarak ceplerine indiği, kendilerince bomba açıklamalar yapmıyorlar
mı?
Evet, hocalar da bu furyadan nasibini alanlar
arasında.
Ya sanatçılar, onlar nasıl davranıyor? Onlarda,
şansız şöhretsiz insanlar imza atsa, üzerine para verilerek
gidilip görülmeyecek şovlardan, filmlerden milyonları keselere
indiriyorlar.
Diyeceksiniz ki, yordamını bulmuşlar, yollarında
yürüyorlar.
Eee alanda razı satanda, o zaman sorun ne?
Sorun şu.
Yalan söyleyen , küfür eden siyasetçilerin pirim yaptığı bir ülkede
yaşayan gençlere, dürüst siyasetin erdemlerini nasıl
anlatacaksınız?
Aynı gençlere, akademisyenlerin şöhretlerinin akademilerden ve
yazdıkları bilimsel yayınlardan geçtiğini nasıl izah
edeceksiniz?
Benzer sorular basın ve sanat çevreleri için de geçerli.
Edemeyeceksiniz, edemezsiniz.
Sonuç ne?
İşte size Fil Hamdi kolaycılığını seçme potansiyeline
sahip kocaman bir nesil.