Şu genler, çok enteresan şeyler.
Alakaya musakka demezseniz, ben çamaşır makinelerinin
programlarına benzeteceğim.
Makineniz nasıl ayarlanmışsa çamaşırınızı öyle yıkar.
Biz insanlar da öyleyiz.
Genlerimiz hangi program üzerinde dizilmişse öyle hareket
ederiz.
Ee artık sadete gel dediğinizi duyar gibiyim. Evet ben de
geleceğim zaten.
Hani koronavirüs nedeniyle biz Türkler'e evde durun diyorlar ya,
hani biz Türkler'de evde durmamak için her şeyi yapıyoruz ya bu
durumu genlerimize bağlıyorum.
Tarih boyunca biz Türkler durduğumuz yerde duramamışız.
Yazlık kışlık demişiz sürekli göçmüşüz.
Bazen de iki okyanus arasını at sırtında su yolu yapmışız.
Hatta su yolu yapmayı abartıp, buz da donmuş sudur deyip, donmuş
Bering Boğazı üzerinden Sibirya'dan Kıta Amerika’sına geçmişiz.
İşin özeti, biz Türkler durduğumuz yerde duramıyoruz.
Şu sorular üzerinde düşünmenizi istiyorum.
Hayatında hiç fare veya yılan görmemiş insanlar neden bu
canlılardan ölürcesine korkarlar?
Diğer bir soru, sivri uçlu bir metal, mesela örgü şişi, bıçak
yada makas size doğru tutulduğunda, göğüs bölgenizde neden tuhaf
şeyler hissedersiniz?
Bakın bunların sebebi de genlerimiz.
Daha doğrusu genlerimizin hafızası.
İnsanlık tarih boyunca on binlerce kez fare kaynaklı veba
mikrobuyla kırılmıştır. Milyarlarca insan, yılan sokmasıyla,
milyonlarca insanda ok, kılıç veya mızrak yaralanması sonucu
hayatını kaybetmiştir.
Başka söylemle fare, yılan gibi canlılar mızrak, ok ve kılıç
gibi sivri uçlu silahlar insanları sadece öldürmemiş onların
gelecek nesillerine gen hafızası üzerinden mesajlar göndermesine de
sebebiyet vermiştir.
İşte şimdi biz Türklerde gen hafızamızda geniş yer tutmuş iki
genetik hikayemiz arasında savrulup duruyoruz.
Bir tarafta yazlıklarla kışlıklarla kalmayıp, bozkırlar arasıyla
yetinmeyip at sırtında denizden denize, kıtadan kıtaya göçen
ataların bıraktığı genetik mirasın eseri özgürlük ihtiyacı, öbür
tarafta, yaşanmış tehlikelerin bakiyesi korunma hissiyatı.
Şu an itibarıyla hangisi galip geliyor dersiniz?
Tamam, yersiz bir soru oldu fakat, ben yinede cevaplayayım.
Yanlış ama elbette ki ve maalesef özgürlük.
Peki, nereye kadar özgürlük?
Büyük ihtimalle beni şeamet tellallığı ile suçlayacaksınız ama
cevap vereceğim. Yaşanmış tehlikelerin bakiyesi, korunma hissiyatı
kapınızı çalana kadar.
İyi de değer mi?
Her yaş her hayat güzeldir.
Yalnızca birkaç haftalık özgürlüğünüzden feragat etmemeniz belki
de yaşayacağınız onlarca yıldan vazgeçmenize yol açacak.
Buna değer mi?
Daha kötüsü virüsü taşıyıp yakınlarınızın hayatını kaybetmesine
sebep olacaksınız.
Özgürlüğünüzden kısa süreli vazgeçmeme uğruna en sevdiğinizin
hayatını kaybetmesinin nedeni olmanıza değer mi?
Evet, buda gereksiz olacak fakat cevap duyacağım, hayır değmez
hem de hiç değmez.
Özetlemek gerekirse, şuan ciddi bir tehlike içerisindeyiz; ama
bu tehlike iyi ya da kötü sonuçla geçici.
Bunlar doğru.
Doğru olan başka bir şeyse, korona salgınının faturasını
hepimizin ödeyeceğidir.
Tamam, biz Türkler durduğumuz yerde duramıyoruz.
Eyvallah, bununda sebebi genlerimiz. Ama şimdi durum kritik.
Şimdi genlerimize gem vurma zamanı.