Epeyce sıkıcı giden gündemden kaçıp farklı bir konuyu ele almak istedim bugün… Sirkeci’de yürürken aklıma geldi bütün bunlar, oracıkta kağıda döktüm aklımda ne varsa. Bugünlük bırakalım siyaseti kendimizden bahsedelim.
Yılbaşına bir ay var ama ortalıkta acayip bir telaş var. Ne çabuk geçti bu 2019 anlamadım. Zaten 2018’den de bir şey anlamamıştım. Yavaş yavaş en büyük derdimiz çam meselesi olmaya başladı yine. Ne yalan söyleyeyim, hani ne zaman bir çam ağacı görsem aklıma hep 15 Temmuz gecesi geliyor. Ama gel gör ki şu günlerde çevremde kime sorsam çam deyince hep aynı cevabı alır oldum.
Neymiş yılbaşı hürmetine çam süslemek ecnebi âdetiymiş. Durup dururken bir hediye alıp o geceye denk gelen saatlerde vermekte tabi ki. Sonuçta Noel baba’nın sünneti (!) olmuş bir işe bizim burnumuzu sokacak olmamız ne haddimize öyle ya.
Eminönü iskelesine ramak kala milli duygularla sıraya geçenleri de unutmamak lazım tabi ki de. Rahmetli Nimet Abla’nın tekkesini bekleyip bir çeyrek sonrası çorba içmeye niyet edenlerden bahsediyorum tabi ki de. Yoksa siz şimdi çıkıp bilet almanın da mı günah olduğunu söyleyeceksiniz?
Yok, daha neler. İstanbul’un her yanı cami… Orası da cami avlusu sayılır. Niye günah olsun ki(!) Hem insanın İstanbul gibi bir yerde ya dayısı olmalı ya da Nimet Abla gibi bir ablası. Gerçi yıllar önce vefat etmiş diye duydum. Ama orada bilet satanlar kim, kimin nimet olmuş ablası bilmiyorum. Ya değilse bu koca şehir yutar adamı. Sonrası hindi gibi düşünürsünüz. Hindi meselesine hiç girmeyeceğim hele. Siz şimdi yılbaşı akşamı hindi eti yemeninde sakıncasından bahsedersiniz sonra bütün sinirlerim yerinden oynar.
En güzeli ne siz benim yeni yıla girerken giyeceğim çamaşırlarıma dokunun ne de ben sizin kirli çamaşırlarınıza. Ne oldu renginiz attı gibi sanki. Eski çamlar bardak oldu değil mi? Ama biliyorum ki birçoğunuzun çamları hala devrilmiş halde duruyor. İsteseniz de bardak olmayacak. Ne çamı ne bardağı demeyin şimdi.
Hani şu 1 Ocak 2019 gününden bu yana devirdiğiniz çamlar hangi çamlar olacak. İstanbul’un göbeğinde yaşayıp iki rekât camiye adım atmadığınızı mı söyleyeyim yoksa ortalıkta dolaşan binlerce yetim için kılınızı bile kıpırdatmadığınızı mı? Gözünüzün önünde kadına şiddet uygulanırken sessiz kalışınızı mı? Okumadan geçen günlerinizden mi bahsedeyim, yoksa elinizden düşmeyen telefonların kölesi misal klavye canavarı olup trafik canavarı ile yarış ettiğinizden mi?
Doğru ya. Daha fazla ileri gitmenin bir lüzumu yok sanırım. Devrilen onca çam varken çam süsleyenleri ayıplamak kolay iş. Tıpkı sosyal medya’da oynattığımız atlar gibi. Kuyruğu var başı yok, kulağı var saçı yok. Nerede kalmıştık. Piyango bileti almak mı daha günah dı yoksa bir yetim’in başını okşamamış olmak mı? Çocuğumuza en pahalısından telefon almak mı yanlış yoksa yılbaşında Noel babanın geyiklerinden önce eve bir paketle varmak mı? Nimet Abla’nın tezgahında sıra beklemek mi daha yorucu yoksa dayın vesilesi ile bir adamını bulup işlerini halledivermek mi? Onu bunu bilmem. Size çam ne hatırlatıyor onu da bilmem, ama çam deyince benim aklıma hiç güzel şeyler gelmiyor artık.
Hem zaten Noel baba da ölmüş, Nimet Abla da. Noel Baba bu yazının geyiği olsun, ama siz yine de Nimet Ablaya bir Fatiha bağışlayıverin hele. Ne olur ne olmaz. Gittiği yerde çeyrek şefaat dahi olsa piyango vurmamış olabilir. Kim bilir…