Nethaber Mobil Uygulama
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Bugün bir farklılık olsun istedim.
Ülkemizin peynir ekmeği kadar revaç gören siyaseti kadar olmasa da en azından köfte ekmek kadar hatırı sayılan spordan, dahası futboldan bir kapı aralamak niyetindeyim.
Aklım erdi ereli, zira babam da gerçi hep aynı klişe lafı ederdi, bu ülkede spor denince futbol; futbol denince de Galatasaray, Fenerbahçe, sonra Beşiktaş olur ilk akla gelen.
Ve ne hikmetse hep aynı söz pelesenk olmuş gibidir dilimize. “Bizim alt yapı sorunumuz var arkadaş, alt yapıya yatırım yok, alt yapıdan kaç tane topçu çıkmış ki şimdiye dek büyük kulüplerde…”
Oysa bizim asıl derdimiz alt yapı değil üst yapıdır vesselam.
Evet evet yanlış okumadınız, bizim spor kulüplerimizle ilgili asıl sıkıntımız üst yapıdan kaynaklıdır deyivereyim.
Biz bu üst yapı sorununu halledemediğimiz sürece de nasıl ki Brezilya Olimpiyatlarında onca altın teşvikine rağmen neredeyse sıfır çekmişsek, sporun her alanında sıfır çekmeye devam ederiz.
2000 yılında Galatasaray’ın UEFA kupasını müzesine götürdüğü sezon dışında uluslararası karşılaşmalarda Mayıs ayına dek mücadele edildiği vaki değil.
Kim çıkarsa çıksın Şampiyonlar liginde zaten aralık ayı gelmeden havlu atıyoruz da; bari bir alt lig olan UEFA’da nisan yağmurlarını görmedik hiç Avrupa’dan yana...
En büyüğünden en küçüğüne varana dek kulüplerimizin neresinden tutarsanız tutun elimizde kalıyor.
Sayıları bir elin parmağını geçmeyen Altınordu Futbol Kulübü gibi kulüplerimiz ne yazık ki yok ve bu anlayışla gidersek de olacağa benzemiyor.
Hadi birazcık futbolla yatıp futbolla kalkan Trabzon şehrinden çıkıyor yetenekli ayaklar. Ya değilse 81 ilin durumu hak getire.
Neden?
Nedeni çok basit aslında.
Bizim ülkemizde her zaman spor, siyaset ve ticaretle birlikte işin ehli olmayan kişilerin elinde çarçur edilmekte. Torpilden ve adam kayırmadan bahsetmeyeceğim bile..
Bu mevzuyu örnekleriyle anlatmaya kalksam ciltler dolusu ansiklopedi eder neredeyse.
Güncel rakamı bilmiyorum ama geçtiğimiz yaz aylarında bir televizyon programına konuk olan TFF Başkanı Nihat ÖZDEMİR’in kulüplerimizle ilgili söylediği borç miktarını duyunca nevrim döndü desem yalan olmaz.
Yaklaşık 15 milyar dolardan bahsediyordu sayın başkan…
İşin ilginç tarafı sayın başkan da bir zamanlar Fenerbahçe’nin başında asbaşkan olarak görev yapmış bir iş adamı.
Hal böyle olunca da A Milli Takım’ın başına getirilen Hollandalı hocamız Hiddink ve Rumen hoca Lucescu’ya trilyonlarca parayı vermiş ve nihayetinde A Milli takım ile ilgili çıkış yolunu Avrupa’da top koşturan çocuklarımızda bulduk ki bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…
Mesele o kadar girift ki nereden bahsetsem nereden bahsetmesem o bile yetiyor kafaları karıştırmaya.
Kulüplerin yüzde yüz yanlış yönetimlerinden ötürüdür ki bugün kulüpleri transfer yasağıyla karşı karşıya bırakan başkanlar ve yöneticiler güya yönetmekteler.
Her bir şeyi de ellerine yüzlerine bulaştırınca sürekli kürsülerde topu taca atmanın çabasındalar.
Son iki üç yılda çoğundan zarar edilerek alınan ve yine zarar edilerek satılan futbolcuların uğrak yeri haline gelen Fenerbahçe ve Galatasaray -ki diğer kulüplerde hakeza böyle- bugün başkanların övünerek yaptıklarından bahsetmesinden çok bir birleri hakkında ileri geri sözler sarf edişine tanık olmaktayız.
Yok efendim falan kulüp başkanı isim vermeden bana şunu demiş. Filan kulüp sırtını devlete yaslamış. A kulübünü hakemler kayırmaktalar. Bizim hakkımız yenmeseydi bugün liderdik. Vay efendim bilmem ne kulübü kendi işine baksın…
Benim anlamadığım şey şu. Ben Barselona ve Bayern Münih gibi takımların ilk 11’lerini rahatlıkla sayabiliyorken bizim takımların maça hangi yıl, hangi ay ve hatta hangi saat nasıl bir 11 ile çıkacağını takımın malzemecisi dahi sayamaz hale geldi.
Korkarım bu hızla gidersek önce kulüplerimiz Arap iş adamlarınca ki keyiflerince tek tek satın alınacak sonra da isimleri giderek değişen basketbol takımları gibi hepten Avrupalı yahut Asyalı olacak.
Bizim başkanlarımız da kulüplerimizi borç batağına sürükledikleri gibi bir birlerini üzdükleriyle kalakalacaklar.
Ne fark eder ki…
Kimi tüpçü, kimi müteahhit, kimi de gemici. Biri ağanın oğlu, diğeri koç, berikisi aslan… Benim kimseyi mesleğinden yahut namından dolayı yargıladığım ya da tiye aldığım falan yok. Tek derdim sen koçsan ben de aslanım arkadaş tavırlarını bırakıp yabancı çöplüğüne dönen tesislerin bir an evvel temizlenmesi.
Ya değilse bu günleri çok ararız benden söylemesi.