Çok iyi bildiğinize emin olduğum iki mağaranın hikâyesiyle
mektubuma başlamak istiyorum…
610 yılıydı. Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz kalbinden gelen
sesin peşinden gidip sık sık inzivaya çekiliyordu. 40
yaşındaydı.
Yine bir gün Nur Dağı’nda bulunan Hira Mağarası’ndayken Cebrail
(A.S.) Peygamberimize “Oku!” dedi. Peygamberimiz “Ben okuma
bilmem!” dedi.
Cebrail (A.S.) Peygamberimizi sıkarak tekrar
“Oku!” dedi. Peygamberimiz titriyordu ve tekrar
“Ben okuma bilmem” deyince Cebrail (A.S.) O’nu
sararak sıktı ve “Oku” dedi. Peygamberimiz
“Ben okuma bilmem, söyle ne okuyayım?” diye
karşılık verince Cebrail (A.S.) Alak Suresi’nin ilk ayetlerini
okudu:
“Yaradan Rabbin adıyla oku! O, insanı bir kan
pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki
kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri
öğretendir.”
Cebrail (A.S.) kaybolunca Peygamberimiz eve doğru yola çıktı.
Binlerce ses “Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah sana
selam olsun!” diye sesleniyordu. Oysa etrafta ağaçlardan
ve taşlardan başka hiç kimse yoktu.
Eve geldiğinde yatağına yattı. Beni örtün dedi. Titriyordu…
O gün, Arap çöllerinde tüm insanlığa inen nurun, mübarek
müjdenin günüydü…
*****
Peygamberimize Mekke’de baskılar artmıştı. Az sayıda iman
edenler Medine’ye gitmişti. Bir gün Peygamberimiz Hz. Ebubekir’e
Medine’ye hicret etmeleri emredildiğini söyledi. Tedbir amaçlı,
takip edilmemek için ters yönde Mekke’den Medine’ye doğru yola
koyuldular.
Mekkeli müşrikler Peygamberimizi takip etmeye başlamıştı.
Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir Sevr Mağarası’na girdiler.
Müşrikler mağaranın önüne kadar gelmişlerdi. Mağaranın girişinde
örümcek ağını ve yumurtlayan güvercini gören müşrikler
Peygamberimiz mağarada olamaz diye içeri girmeyip geri
dönmüşlerdi.
Şair Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:
“Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi.
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!”
*****
Sayın Bakanım,
Ve son mağara!..
1400 yıl sonra bir başka mağarada Arif Nihat Asya’nın dediği
gibi “Hakkı göremeyen gözler” tarafından 13 fidan
kahpece şehit edildi.
13 fidan bir mağarada, Hira Mağarasında inen nura, Sevr
Mağarasında korunan Resul’a komşu oldu…
Evet, o üç mağara da ayrı ayrı ama aslında hikâyeleri aynı…
Birinci mağarada Allah nurunu indirdi,
İkinci mağarada Allah nuruna sahip çıktı,
Üçüncü mağarada Allah’ın aslanları Resul’lerine komşu oldu…
Sayın Bakanım,
13 fidanın kahpe kurşunlarla şehadete yürümesi üzerine dediniz
ki;
“Murat Karayılan’ı bulup bin parçaya bölmezsek bu millet
ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün!”
Karayılan’ı, bütün yılanları Allah kahretsin inşallah!
Yemin olsun ki, Karayılan ve bütün yılanları bin parçaya
bölününceye kadar unutursak kanımız kurusun!
Şairin de dediği gibi:
“Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın
ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir
haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın
yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir…”
Çünkü Sayın Bakanım,
Öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir!
Murat Karayılan’ı bulup bin parçaya bölünceye kadar yürüdüğünüz
bu “Soylu” yolda sizi yalnız bırakanın yüzüne
tarih huzurunda tüm şehitler tükürsün!