Sadece daha cilveliler ve daha güzel anlatıyorlar!

Orta yaş üstü iki arkadaş yolda yürürken sohbet ediyorlarmış. Arkadaşlardan biri diğerine “Senin kız ne iş yapıyor?” diye sormuş.

Cengiz Gülaç cengizgulac@nethaber.com

            Orta yaş üstü iki arkadaş yolda yürürken sohbet ediyorlarmış. Arkadaşlardan biri diğerine “Senin kız ne iş yapıyor?” diye sormuş.

            Adam; “Şükürler olsun, çok güzel bir iş buldu. İyi yürekli bir patronu var. Her sabah makam arabasıyla evden aldırıyor, çok yüksek maaş veriyor, sürekli pahalı hediyeler alıyor, tatile yolluyor, akşam işten gecikince otele gönderiyor…” diye cevap vermiş.

            Kızının ne iş yaptığını anlatan adam bu sefer diğerine sormuş: “Sahi senin de bir kızın vardı. Ne iş yapıyor?”

            Arkadaşı cevap vermiş: “Vallahi benimki de kötü yola düştü ama ben senin kadar güzel anlatamıyorum!”

                                                                 *****

            Fatih Portakal emekli olduğunu açıklayınca medya mahallesinde olay oldu. Daha önce medyanın halleri konusunda yazı yazmayı düşünüyordum ama gündemin yoğunluğundan bir türlü sıra gelmedi.

            Cumhurbaşkanına inanan ve bunu yazılarında her şekilde belli eden birisi olarak 18 yıllık Ak Parti iktidarı döneminde değişen medya yapısının çok sağlıklı olduğunu söylersem yandaşlığı vicdansız bir doza getirmiş olurum! Tabii ki hatalar var, eksiklikler var.

            Ancak, herkesi susturdular, kimse konuşamıyor, gazeteciler tutuklanıyor, muhalif sesler yargılanıyor, eskiden çok daha iyiydi vs. diyenlerin haklı olup olmadıklarını anlamamız için kısa bir medya tarihi analizi yapmamız lazım.

            Medyanın yapısına uzaktan bakan bir tüketici gözüyle değerlendirdiğimizde şu kısa özeti çıkarabiliriz:

            Doksanlardan önce özel televizyonlar olmadığı için yakın geçmişten, doksanlardan itibaren analizimizi yapacak olursak…

            Ak Parti iktidarına kadar muhafazakâr/milliyetçi hassasiyetleri gözeten televizyon sayısı belliydi. Kanal 7 ve TGRT haricinde kanal hatırlamıyorum. Samanyolu’nu saymaya gerek yok galiba. O zamanın çok muhterem hoca efendisinin terörist olduğu sonraları ortaya çıktı.

            Gazete sayısı da belliydi. Türkiye gazetesi, Yeni Şafak, Akit, Milli gazete ve bir iki küçük tirajlı gazete daha vardı.

            O çok güzel günlerde, yanılmıyorsam, Yeni Şafak’ı ve Kanal 7’yi polisler bile basmıştı! Türkiye gazetesinin sahibi rahmetli Enver Ören’e neler neler yapıldı, halen daha hafızamızda.

            Adına merkez medya denen yayın organlarında muhafazakâr insanlar elbette ki ekrana çıkıyorlardı. Ancak sistem daha çok ortaya bir iki garibanı alıp Ku Klukx Klan ayinleri gibi adamları yobazlıkla, gericilikle, irticayla suçlama seanslarına dönüyordu!

            Hiç unutmadığım ibretlik bir sahne var hafızamda…

            Gençler bilmez. O zamanlar meşhur bir tartışma programı vardı. Siyaset Meydanı. Bu programda bir gün konu Türkçe ezan/ibadet idi. Sabaha kadar tartıştılar. Bir fizik profesörü sabaha doğru artık yorulmuş olacak ki şöyle dedi: “Ya bana ne kardeşim. Ben o Allah’ınıza inanmıyorum ki! Türkçe olsa ne olur, olmasa ne olur?”

            O hasret kaldığımız günlerin medya kalitesi böyleydi işte! İbadetin nasıl olacağının ehlivukufu bir inançsız olabiliyordu!

            Hasan Cemal isimli “nefretin” yazdığı “Cumhuriyeti Çok Sevmiştim” isimli kitabı okuduğumda, hiç unutmuyorum, kitabı not alarak okumuştum. O özlenen günlerde adına merkez medya denen yapıda yer alan ağır topların çok önemli bir bölümü Cumhuriyet gazetesi isimli paçavranın mutfağından gelmeydi! Merkez medyadan kasıt aslında Cumhuriyet gazetesi zihniyetiydi.

Yine o günlerde medya mensupları arasında yapılan bir ankette hangi partiyi destekliyorsunuz sorusuna siyasi tarihi boyunca binde birden fazla oy almamış ÖDP açık ara birinci parti olarak çıkmıştı. Adına merkez medya dedikleri yapının o günlerde bu ülkenin temel değerlerine ne kadar yabancı olduğunu anlıyorsunuzdur!

            O dönem medyada dönen paralar dudak uçuklatan cinstendi. Ara ara medya leşkerleri birbirlerine düştüğü için öğrenebiliyorduk. Milyon dolarlık transfer paralarından bahsediliyordu. İddia edilen maaşları hesaplamaya kalksanız matematik öğretmeni tutmanız gerekirdi!

            Medya hükümetleri kurup hükümetleri deviriyordu, bakan atayıp, bakan indiriyordu. 28 Şubat darbesinin en önemli ayağı medyaydı. İnternet, sosyal medya olmadığı için hakikaten medya çok etkiliydi.

            Tatillerine, yurt dışı seyahatlerine baktığınızda sanırdınız ki adamlar ABD medyasında çalışıyorlar. Gariban bir ülkenin medya mensupları nasıl bu kadar lüks içinde yaşar, ülkenin gelişmişlik seviyesiyle medya mensuplarının hayat standartları arasında nasıl olur da bu kadar uçurum olur diye soranı çıkmazdı.

            O dönem de gariban hayatlar yaşayanlar vardı elbette. Onları tenzih ederim.

            Sonra Ak Parti döneminde yavaş yavaş medya yapısı değişmeye başladı. Yeni dönemde niceliğin niteliğe tercih edilmiş olması dert edilmeliydi bence ama bu konuya girersek yazı bitmez. Kısmetse başka bir zamana…

            Bugün duyuyoruz ki, Ekrem İmamoğlu bir iş adamına televizyon aldırıyormuş. Sözcü gazetesi de bir kanalı satın almış, yasal işlemlerin bitmesi bekleniyormuş. İki kanal buradan saysak, Tele1, KRT, Halk Tv… En azından 5 tane kanal ediyor.

            En az bir yedi sekiz tane de gazete sayarız. Sayısız internet sitesi, Youtube kanalı, sosyal medya imkânı…

            Sonuç şu sevgili okur…

            2001’de kurulduğunda, kurulmadan çok önce, ideolojik sebeplerle Ak Parti’den, liderinden, tabanından nefret eden ve susturulduk, baskı var, konuşamıyoruz diyen bu arkadaşlar istiyor ki, Ak Parti’ye yakın isimlerin devraldığı medyada eski maaşlarımızı alalım, eski havamız olsun ve Ak Parti’yi destekleyenlerin verecekleri dolgun maaşlarla büyük medya kuruluşlarında rahat rahat Recep Tayyip Erdoğan’a sövelim!

            Oldu canım!

            Yandaş medya eleştirilerinin altının ne kadar boş olduğu, aslında hiçbir ahlaki değerlerinin, medyanın özgürlüğü gibi bir dertlerinin olmadığı birkaç büyük şehir belediyesi el değiştirince ortaya çıktı!

            Yeni kanallar açıyorlar. Mevcut kanallara para yağdırıyorlar. Öyle ki, Can Ataklı, Ekrem İmamoğlu’nu ucundan azıcık eleştirince Merdan Yanardağ isimli “nefretin çocuğu” anında akrana koşup “Öyle hem nalına hem mıhına vuramazsın. Bu ekranda Ekrem İmamoğlu’nu eleştiremezsin!” diyerek Ataklı’ya ayar çekebiliyor.

            Merkez medyada ekrana her gün aynı isimlerin çıkmasını eleştiriyorlar, ki haklılar aslında, kendi ekranlarında neden bir gün bile bir tane farklı konuk çağırmadıklarını anlatmıyorlar. Eleştirdiğiniz düzenin aksine yayın yapıp örnek olsanıza. Biz de diyelim ki kardeşim adamlar her görüşe yer veriyorlar, eleştirdikleri yayınları yapmıyorlar, fikirleri bize ters olsa da yayın ilklerinde, basın ahlakında tarafsız davranıyorlar.

            Bir tek örnek var mı? Yok.

            Bu zihniyet 18 yıl tek başına iktidar olsa, ne olur, ne yaparlar, hiç düşünmez misiniz?

            Yandaş diye eleştirdikleri medya düzeninden tek farkları var: Daha “cilveliler” ve çok daha güzel anlatıyorlar! Allah var, ağızları laf yapıyor!