Nethaber Mobil Uygulama
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Nethaber mobil uygulamasını denediniz mi?
Abdurrahman Dilipak’ın “AKP’nin papatyaları” başlıklı yazısı üzerine kopan fırtınaları hepiniz biliyorsunuzdur. Fırtına dahaçok Dilipak’ın şu cümlelerinden sonra koptu:
“AK Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum “Yeşil Sermaye” de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim “Yeşil sermaye” davasına sadakat gösterip, bu fahişelere ve onların türevlerine karşı seslerini yükseltebilecekler mi? Konfeksiyoncu, gıda zinciri, finans kuruluşu, ses ver Türkiye! Ne bekliyorsunuz!”
Ak Parti’nin birçok ildeki kadın kolları Dilipak’a dava açacaklarını söylediler. Hemen hemen herkes Dilipak’ın yazısındaki asla kabul edilemeyecek “fahişe” nitelemesine takıldı.
Bence dava işlerine hiç gerek yok. Söylenen sözün mahkemelerde değil, vicdanlarda mahkûm edilmesi daha kıymetli olacaktır.
Dindarlığı bir türlü beceremeyen muhafazakâr mahallenin cinsellikle imtihanı nedense çok ağır oluyor! En naif üsluba sahip olanının bile kendisini bilinçaltında fuhuş üzerinden ifade etmesi üzüntü verici bir irtifa kaybı olsa gerek!
Neyse, ben kimsenin, veya en azından gördüğüm kadarıyla birçok kişinin fark edemediği bir detayı gündeme getirmek istiyorum…
Ak Parti, Refah Partisi’nin içinde başlayan yenilikçi itirazların sonucunda ortaya çıktı. Her ne kadar Ak Parti’nin dini hassasiyetleri herkesin malumu olsa da Ak Parti kendisini daha merkezde konumlandırmaya çalıştı.
Refah geleneğinin ortaya çıktığı atmışlı/yetmişli yıllardan Ak Parti’nin kuruluşuna kadar geçen sürede aldığı en yüksek oy 1996 seçimlerinde %21 idi. Bu oyu, 1980 darbesinden sonra ABD tarafından siyasal İslam’ın bilinçli bir şekilde yükseltilmesinin sağlanmasıyla elde edildiğini iddia edip Türkiye’nin “acı tarihini” unutturmaya çalışanlar olsa da bu iddia yazı konumuz değildir.
Refah Partisi 1994 yerel seçimleriyle büyük bir başarıya imza atmış ve İstanbul ile Ankara belediyelerini kazanmıştı. Refah Partisi’nin belediyecilikteki başarısı 1996 seçimlerinde birinci parti olmasını sağlamıştı.
Hepinizin bildiği bu kısa özette gelmek istediğim konu şu…
Ak Parti 18 yıldır cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmeyen bir başarı hikâyesini yazıyorsa bunun elbette ki birçok sebebi vardır.
Başarının en büyük payını tartışmasız bir şekilde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan almaktadır. Sonrasında sayısız engellemelere rağmen istikrarlı ve başarılı politikalar 18 yıllık başarı hikâyesinin yazılmasının temel sebepleridir.
Ancak her ne olursa olsun, Dilipak’ın hakaret ettiği ANAP’ın papatyaları, DYP’nin jokeyleri, yani merkez sağ seçmenolmasaydı bu hikâye asla yazılamazdı!
Refah Partisi geleneğinin rüyasında bile göremeyeceği oy oranlarını Ak Parti,güçlü bir liderin önderliğinde, toplumun birçok kesimiyle birlikte,merkez sağ seçmeni de yanına alarak aldı. Ne Dilipak ne de bir başkası bu seçmene hakaret edemez!
Eğer Dilipak’ın iddia ettiği yolsuzluklar, zenginleşmeler, liyakatsizlikler var ise,ki iddia ona aittir, kusura bakmasın ama en çok da başka yerleri sorgulamalıdır!
Eleştiriler doğruysa, bugün makam sahibi olma kriterlerindeAk Parti yıpratılmaya çalışılıyorsa, dağıtıldığı iddia edilen ulufenin birinci sorumlusu herhalde ANAP’ın papatyaları değildir! Hele hele bu üslup ve iddialarla Ak Parti’ye fayda beklemek saflığın ötesinde sebeplerle izah edilmelidir! Ki, nerden başlatıldığını bile anlamadan gündemi İstanbul Sözleşmesi meşgul eder oldu!
İstanbul Sözleşmesi’ni tabii ki herkes eleştirecektir. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Eleştiriler haklı bulunursa gereken düzenlemelerde yapılır. Bu meseleyi çok fazla büyütmenin bir anlamı yok.İstanbul Sözleşmesi eleştirilerinin satır aralarına gizlenmiş yolsuzluk ve ahlaksızlık ithamlarıyla kimse bana Erdoğan’ın davasına hizmet ettiğini de söylemesin.
Sözleşme tartışmalarının ve hilafet taleplerinin Ayasofya kararının sonrasında gündemi meşgul etmiş olmasının tesadüfünü de ayrıca irdelemek gerekir ya, neyse! Millet Ayasofya kararının keyfini bile çıkaramadı. Erdoğan’a her şeyle saldırmışlardı da bir dini duyarlılıklar eksikti! O da tamam oldu.
Devam edelim…
18 yıllık hikâyeyi sahiplenip, Ak Parti’yi, doğal olarak da Erdoğan’ı İstanbul Sözleşmesi üzerinden tehdit edip, merkez sağ seçmeni ve onun üzerinden Ak Parti’ye gönül vermiş kadınları “fahişelikle” itham etmek haddi aşmanın ötesindedir ama terbiye sınırlarında kalarak kendimi ifade etmek isterim!
Eğer Ak Parti, bugün İstanbul Sözleşmesi üzerinden tehditler savuranların gözüyle siyasete baksaydı, küçük, belki de radikal bir parti görünümünün ötesine geçemezdi. Hakikat buyken, kimse evin sahibi gibi davranıp, evi inşa edenlere hakaret edemez. Hele de hayalini bile kuramadığınız bir öyküyü yazan liderini hiç tehdit edemez!
Biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz! Kimse kahraman edasına bürünmesin! Hepinizin cesareti bir kişinin hikâyesinden gücünü alıyor! Recep Tayyip Erdoğan öncesi ömrünüz, süt dökmüş kedi gibi askeri vesayetin bekçisi Kemalistlere ne kadar da hoş görülü, demokrat olduğunuzu anlatmakla, asker postalından ödünüzün kopmasıyla geçiyordu!
AKP’nin zakkumları, sakın 18 yıllık başarı hikâyesini yazan Erdoğan’a ve bu başarı hikâyesinin her biri birbirinden kıymetli yapı taşı olan, başta kadınlar olmak üzere Ak Parti’nin herhangi bir seçmenine hakaret etmeyin!
Herkes haddini bilsin! Ve dahi kavganın, rol çalmanın, hakaretin, tehdidin ne Ak Parti’ye ne de Cumhurbaşkanına bir faydası yok. İstanbul Sözleşmesi mi? Herkes itirazını söyler, ortak bir paydada buluşulur. Hepsi bu.
Son bir ricam da şu olacak…
Allah aşkına, hakaret ve tehdit içeren üslubunuzu eleştirenlere sanki cennetle müjdelenmiş gibi cevap verip, kimsenin inancını sorgulamayın! Ayıp oluyor. Sadece üslubunuzun doğru olmadığını söylüyoruz.Sizi birçok Ak Partilinin eleştirdiğini biliyorum ama insanlara, hem de en hassas oldukları dini değerler üzerinden saldırıp, sanki milletin dinle diyanetle ilgisi yokmuş gibi davranıp, manevi baskı yapmayın. Velev ki aynı fikirde değilsiniz. Tartışınca doğrular ortaya çıkar nasıl olsa. Hepsi bu…
Hem, bu ne kadar gevşek bir ahlaktır ki, zırt pırt bozuluyor!
Anlaşıldı mı zakkumlar!