Talat Atilla, Türk Medyasının Gladio'sunu yazdı
Rahmi Turan'ın Saray'a giden CHP'li haberinin kaynağını Talat Atilla olarak açıklamasının ardından eleştiri oklarını üzerine çeken Atilla bugün web sitesinde kendisini hedef alanları zehir zemberek sözlerle eleştiri yağmuruna tuttu.
Rahmi Turan'ın Saray'a giden CHP'li haberinin kaynağını Tallat Atilla olarak açıklamasının ardından başlayan laf duellosu yeni bir boyut kazandı.
İşte Talat Atilla'nın bugün kendi web sitesinde kaleme aldığı zehir zemberek köşe yazısı:
23 gündür...
Kazma... Kürek... Bazuka...
Füze... S-400 ve nükleer başlıklı füzeler ile üzerine
saldırılan...
Basın tarihinin en büyük yargısız infazlarından birisine maruz
kalan bir gazetecinin...
Bir fragman yazısıdır bu...
Davalar ve tespitler için avukatlarımın son sözü söylemesinden
sonra bana yönelik linç girişiminin perde arkasını isim isim,
detayları ile yazacağım.
Kumpası hayat biçimi...
Havadaki oksijen...
Kanındaki alyuvar gibi görenlerin...
Bana yönelik eleştirilerine...
"Durun, dinleyin!" demeyi uygun görmedim...
Şüphesiz bir gören var diye.
Siyaseti, "Yalanı doğrudan daha etkili kullanma sanatı"
yapanlara...
"Ama ya hakikat?" diye seslenmedim.
Şüphesiz bir işiten var diye...
Bana hakaret ve iftira eden siyasetçi ve gazetecilerin midelerinde
uçuşan zevk kelebeklerini kovmadım.
Hakikati bir kuşatan var diye...
İnsana aitti ama insani değildi bana yapılanlar.
Tarihsel hafızası, "Höt deyince... 'Ih!' " diyenlerle dolu Türk
basınının...
"Hadi açıkla!" diye başlayan histerik nöbetlerini...
Anneme ikinci kalp krizini geçirtene kadar buruk bir tebessümle
izledim.
Kalplere bir serinlik veren var diye...
TELEFONUMU KİM GASP ETTİRMEK İSTEDİ?
Şöhret ve gücünü keskin bıçak gibi kullananlara yanıt
vermedim.
"Şöhret afettir!" diye...
Haber kaynağımı öğrenmek için son çare...
Telefonumu gasp etmek isteyen takım elbiseli ama spor ayakkabılı (
!) delikanlıya...
Sadece dirsekle direndim!
Yüzündeki kanı da ben sildim!
Onun da bir annesi var diye!
Hayasız...
Çok hayasızsınız.
Kendimle gurur duyacağım fazla bir şeyim yok ama...
Güçlüye boyun eğmemeye çalışmak...
Zayıfa hiç vurmamak...
Bilerek düşmanıma dahi kumpas, tuzak kurmamak...
Sıradan insan olmak gibi bir kaç hasletimle gurur duyabilirim
ancak.
Ya siz?
Öz bilincinize bir sorun!
BİR SABAH ANİDEN ALIRLARSA... GÖRÜRSÜN...
İktidara çok yakın kanalın sabah programcısı "Seni bir sabah
aniden alırlarsa, derini yüzmeye gerek kalmadan bak nasıl
konuşursun!" diye aleni tehditler savururken gözlerinin içi
gülüyordu!
Velhasıl ben hariç herkes çocuklar gibi şendi!
MİT'in kontrolünde...
MİT'çi bile dediniz.
MİT, elbette devletin legal ve bu vatan için can siper hane çalışan
bir kurumudur ama...
Gazeteci, kamuoyu adına tanıklık yapan bir soruşturmacıdır.
Gazeteci, hem kamuoyu adına tanıklık yapıp, hem de MİT'çi ya da
MİT'in kontrolündeyse, o alçaklık yapıyor demektir.
Bir gazeteci böyle olmadığı halde, bu iftiraya maruz
kalıyorsa...
Bu iftirayı atan...
Atılan iftirayı köşesine, sitesine taşıyan da alçaklık yapıyor
demektir.
Mahkeme ve yazı ile hesabını sormak boynumun borcudur.
Alçalanları... Alçaklık yapanları...
Alçalan ve alçaklık yapanlara tetikçilik yapanları...
Bir de bunların yancıları...
Topunuzu birden...
TALAT ATİLLA MİLLİYET’E NASIL GİRDİ?
“Haber kaynağını ifşa ederek ölümüne sebep olan" bir gazeteci
olarak tarihte yerini alan Soner Yalçın da linç korosuna
katıldı.
Bizzat Aylin Nazlıaka’nın doğruladığı “Atatürk’ün fotoğrafının
TBMM’den indirilmesi” haberimi, “Ama sen mahkemeden bu haber
yüzünden ceza aldın!” gibi spastik bir değerlendirmeyle
karşıladı.
Soner Yalçın; haberim doğru değilse, Aylin Nazlıaka neden
kovuldu?
Doğruysa, neden geri alındı?
Araştırmacı gazeteci olduğunu düşünen Yalçın, şahane bir soru daha
sormuş bana köşesinden.
Gerçekten akıl dolu ve beni fena halde köşeye sıkıştırdığını
itiraf edeyim!
"Talat Atilla'yı Milliyet'e kim yerleştirdi? "
Hımmmm...
Çok kritik bir soru bu:))
Demek istiyor ki;
"Olsa olsa MİT falandır. Yoksa, Milliyet, bu Talat'ı neden yazar
olarak alsın ki? "
Yok be Soner kardeş. Seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür
dilerim ama beni Milliyet'e öneren MİT falan değil, yılların basın
emekçisi ve gazete yöneticisi Metin Işık...
Işık’ın bu önerisini hayata geçiren de, dönemin medya gurup
başkanı Mehmet Soysal'dır.
Medyanın bunca yıldır içindesin ama...
Şu kadarcık bir araştırmacı gazeteciliğin yokmuş!
Demek birisi, senin denetiminin dışında bir yere gelince aklına hemen MİT geliyor öyle mi?
Hımmmm... Bak bu da ilginç!
BİR DOÇENTİN İLGİNÇ MESAJI
Soner Yalçın isimli gazeteci ile tanışıklığım yoktur.
Yüz yüze hiç görüşmesek de Barış Terkoğlu'nun objektif olmaya
çalışan bir gazeteci olduğunu düşündüğüm için, Soner Yalçın'ın bu
yazısını ODATV’de düzeltmesini rica ettim.
Hatta, cep telefonunu bularak, Soner Yalçın'a ve diğer gazetecilere
yazılarını düzeltmeleri şansını da verdim...
Çünkü bazen yazının, dolduruşun şehvetine gelinerek yazılmış, aslında niyetin anlaşılan şey olmadığı yazılara da tarih şahit olmuştur.
Neyse...
Uzaktan uzağa Soner Yalçın gibi bir kaç gazetecide bir
vatanseverlik...
Bir gazetecilik haysiyeti olduğunu düşünmüştüm.
Doçent bir okurum, "Talat bey vatanseverlere karşı bu tarz
iftiraları yabancı servislere çalışan birisi yapabilir. Bu konuda
tez çalışmam var. Daha da netleştireyim, CIA çalışması... Size
saldıranların kimlikleri ve durdukları yer farklı gibi gözükse de
hep aynı hedefe, benzer argümanlara ateş etmeleri tesadüf mü
sanıyorsunuz? Eleştiri, eleştirmen sayısı kadar çeşitlidir ama bu
konuda tek bir görüşte bir yığın insanın birleşmesi anlamlı değil
mi? Emin olabilirsiniz... Gladyoya ait olmayanları ya susturdular
ya da sansür ettiler. Unutmayın... Bu, organize bir ekip
çalışması." diye mesaj atmış.
Neyse, o kadarını bilemem. Bence ileri bir değerlendirme... Olayı anlamaya çalışıp iyi niyetle yorumlamaya çalışanları bu sınıfa sokmam. Ama tarih bazen “Beklenmeyeni bekle” diye kulağımıza fısıldar...
Soner Yalçın bir yere kaybolma!
Sana soracağım tonlarca soru olacak!
Sorularımın en küçüğü;
İster sev, ister sevme ama sevenleri tarafından Sözcü'nün fikir
namusu kabul edilen Yılmaz Özdil'e bile kabadayılık yapacak gücü
nereden bulduğun olacak!
Bak Soner Yalçın;
Eğer o gazetede Sözcü’nün vicdanı Emin Çölaşan...
Duayen Uğur Dündar...
Bir Yılmaz Özdil beni eleştirseydi, üzülür ve dikkate
alırdım...
Bu arada sizin Ertuğrul'a fazla girmeye gerek yok.
Karikatür bir tip haline geldi.
Kalemi güçlü ama ruhu kötü.
Sen orada kal Ertuğrul!
Nehirden ceset beklemeye, özlemle hayatına devam et!
Hele hele “Aman cümbüşe gecikmeyim... Bir taş da ben
atayım!” diyen Necati Doğru’ya ne demeli?
Vah zavallı vah!
İLK TERCİHİM HABERTÜRK’TÜ AMA...
İsmi Basın Konseyi olarak geçen, âdeta "Kurtlar Vadisi"
olan ŞEY de beni kınadı!
Roller dağıtılırken aval aval bakacak kadar saf değildiler
elbette!
Bir gazeteci de çıkıp, Basın Konseyi’ne, "Ama Talat Atilla'ya
yaptığı bir haber nedeniyle cep telefonu ve bilgisayarına el koyun
diye mahkemeye gidenlere karşı ölü numarası yapmıştınız ya hani...
Şimdi mi dirildiniz utanmazlar!" diyemedi!
Talat'a bülbül olan dilleri aniden lal oldu!
"Neden Ahmet Hakan'a çıktın? " diye etmedik hakaret ve iftira kalmadı...
Televizyonların neredeyse tamamı taciz derecesine varan ısrarla ekrana çıkmamı istedi.
Haberim konuşulurken haberi konuşmayı çok anlamlı bulmadım. Özne ben değildim çünkü. O yüzden tekliflere hayır yanıtı verdim.
Ancak sonra haber bağlamından kopup ismim özne haline getirilince, kendimi anlatmam zorunlu oldu.
Dolayısıyla; bu süreçte ısrar eden kanallardan biri olan
Habertürk TV ve burada tercihim zaman zaman kavga etsek de, mert
olduğunu düşündüğüm...
Geçmişte sahibi olduğum turktime.com'da bir sene başyazarlık
yapan Fatih Altaylı oldu...
Ancak Altaylı, "İsim açıklamayacaksan olmaz! " deyince "Canın
sağ olsun!" dedim...
Belli ki kendi inisiyatifini aşan bir durum olmuştu!
İnternethaber.com sahibi Hadi Özışık’ın, Habertürk'te "Talat
Atilla, buraya ya da başka bir yere bir şekilde çıkacaktır." demesi
de, Altaylı'ya çıkacağım bilgisinin bir şekilde sızdığını ya da
Hadi Özışık'ın bir şekilde öğrendiğini gösteriyor!
Habertürk, bazı gazetecilerin, geçmişte kendilerini eleştirdiğim ve
gerçeğin üstünü örtmek için bu olayda beni yargısız infaz
yaptıkları bir numaralı kanal oldu!
Diğer gazetecilere olduğu gibi Habertürk'teki sunucu, gazeteci ve
gazeteci görünümlülere...
Tek tek, yazılı ve hukuki hak ettikleri yanıtları ÇOK BERRAK bir
şekilde vereceğim!
TERÖRİSTE TEK KELİME KONUŞAMAYANLAR BANA SALDIRDI!
Ahmet Hakan yayın için ikinci tercihimdi...
Ahmet Hakan ile hiç yüz yüze gelmesek de, vicdanına güvendim.
Özellikle TV programlarında vicdani duruşunu hep hissettim...
Yayında da bana bir kalleşlik yaptığını söyleyemem...
25 gün boyunca haksız yere basın tarihinin en büyük linçlerinden
birisine uğramış bu satırların yazarı, CNN Türk’te kendini daha iyi
ifade edebilirdi.
El yordamı ile yaşayan, profesyonel olma duygusunu bile iç
dünyasında dizayn olarak gören bu satırların yazarı...
Kumpasçı olarak suçlanıyordu!
Ben kendimi yeterince ifade edemezken...
Terör örgütlerine...
ABD'ye karşı ağzından tek kelime çık(a)mayanların
profesyonelliği, en üst düzeydeydi!
Bana, "Kapı kapı dolaştın haberi çıkarmak için... " diyenler
var.
Hele bu konuda bana kıyasıya eleştireler getiren bir gazeteci
vardı ekranlarda...
Verdi, veriştirdi.
Esti, gürledi...
"Haberi sen niye yazmadın? Rezalet! Gazetecilik ne halde
geldi! " diye bas bas bağırıyordu!
Oysa...
Sık sık övündüğü itibarlı ödülü benim sayemde
almıştı!
Rahattı ama...
Emindi kendinden...
Daha doğrusu benden!
Çıkıp, "Utanmaz! Madem gazeteci gazeteciye kaynaklık etmez. Sen
niye benim haberimle sırıtarak ödül aldın? " demeye tenezzül
etmeyeceğimi biliyordu!
Belki de haklıydı!
"Arkadaş, gazeteci gazetecinin kaynağıdır. Bazen jest için... Bazen
haber kaynağın deşifre olmasın diye... Bazen de senin haberlerine
yer verdiği için kendini borçlu hissedersin ve haber verirsin..."
hepsi bu...
UFO GÖREN MASUM GAZETECİLER!
Aman ya rabbi!
Tüm gazeteciler, UFO gören masum köylü pozlarında "Hayır, biz hiç
duymadık böyle bir şey... Zinhar yapmayız!" diye etik kralı
kesildiler...
Kimi; "Haber kaynağı ben değilim dedin. Sonra da benim dedin. Vay
yalancı vay! " diyerek müthiş bir detayla üzerime
geldiler!
İstismarını yapanlar, işin doğrusunu en iyi bilenler!
Sizleri tek tek şefkatle kucaklayacağım yazılarla!
Devleti... Devlet Başkanını...
Ana muhalefeti... Muhalefeti...
Hatta terör örgütlerini kışkırttılar üzerime üzerime...
Kışkırtmaya da devam ediyorlar...
Sadece hayâsız değil...
Korkaktılar aynı zamanda...
Çakısı bile olmayan...
1. 72 boyunda...
88 kilo bir adamdan korkacak kadar ödleksiniz siz!
Sağcısı da...
Solcusu da...
Kötüsünüz siz!
Siz; bana hakaret ve iftiralar yapıldığında kendimi savunduğum
yazı/twitlerimi dahi yayın organlarınızda yayınlayamayacak kadar
korkak ve hesapçısınız!
"Höt deyince sıyıranlardansını?!" siz...
Gölgenizden...
Vicdanınızdan...
Kendinizden...
Hakikatten korkuyorsunuz.
Sanıyorsunuz ki...
Biz korkuyorsak, herkes korkar!
Vallahi korkmuyorum.
Billahi korkmuyorum.
Masumla baş edilemeyeceğini hayat size öğretecek!
Ya istiklâl ya ölüm!
Sahibi olduğum yayın organı, çok sattığını iddia ettiğiniz
gazetelerin ve sitelerin 3 katı şimdi...
Tam da oradan hak ettiğiniz değeri objektif olarak
göreceksiniz.
Medya Gladio'su kendisini gizlemeyi hep başardı.
Ta ki bu olaya kadar!
Anlamak için eleştirenleri ayırın. İftira, hakaret ve siyaseti
dizayn etmek için koltuktan hoplayanlara bakın yeter!
Türk medya Gladio'sunu göreceksiniz! Görmek için bu satırların
yazarına ateş edenlere bakmanız yeterli
BENİ TEHDİT ETTİĞİ HALDE ZEKERİYA ÖZ’ÜN SERBEST BIRAKTIĞI ESKİ VEKİL DE SAHNE ALDI!
Ülkemizde anlı şanlı birçok gazeteci var...
Havalarından yanlarına yaklaşamazsınız!
Ama bu anlı şanlı...
Ansız şanssız hiç bir gazeteci...
"Partide benimle uğraşan çete var! " diyen siyasiye...
"Çete varsa, bu çetenin bir de lideri olmalı! Açıkla da
öğrenelim! " diye yarım ağız tek bir soru dahi soramadılar
ama...
Bu satırların yazarına "Kaynağını açıkla! " diye kırmızı
görmüş boğa gibi saldırdılar!
Hadi itiraf edin gazeteciler!
Çok zavallısınız!
Geçmişte beni tehdit ettiği belgelendiği halde...
Zekeriya Öz tarafından hakkında soruşturma dahi açılmayan eski
Milletvekilinin 2 yerel gazeteci ile kurduğu çete ilk açtığım davam
oldu.
Sahte WhatsApp yazışmalarını 2 çete elemanına yazdırdı.
Sözcü yazarları Soner Yalçın ve Necati Doğru ahlak dışı yazılar
yazdı.
Metin Yılmaz gibi vicdan hassasiyeti olan bir gazetecinin
genel yayın yönetmeni olduğu Sözcü’de de tuhaf gelişmeler
yaşandı.
Yılmaz Özdil ya da Uğur Dündar konuyla ilgili
köşelerinde hiçbir şey yazmamayı tercih etti.
Kendi tercihleri elbette ama...
Velhasıl başta Sözcü, Habertürk ve Hürriyet olmak üzere aynaya bakarak iftira attılar bana!
Fazla stratejik bir durum değil mi?
Mahkeme ve yazı ile hangi partilerin, hangi yayın organlarını
fonladığını...
Medyayı kimlerin, nasıl baskıladığını...
Gazetecilerin o network ağını ortaya çıkardığımda...
Farklı gibi görünen basının ikiz kardeş olduğunu da size ispatlamış olacağım!
Bekleyin...