Soçi zirvesi öncesi Erdoğan ve Putin'in kırmızı çizgileri

Soçi'deki görüşmeden Türkiye ve Rusya ne bekliyor? Rusya'nın, açık bir destek ifade etmekten çekindiği güvenli bölge kurma sürecinde rolü ne olur? İşte Erdoğan ve Putin'in kırmızı çizgileri...

Suriye’nin kuzeydoğusunda Ankara ile Washington arasında varılan anlaşmanın dolmasına sayılı saatler kala, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Ekim’de Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştireceği görüşmenin Türkiye’nin bölgeye dair tavrını nasıl şekillendireceği merak konusu.

Ankara, YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması öngörülen 20 mil, yani 32 kilometrelik bir alanda tesis edilecek olan güvenli bölgenin gerisine tamamen çekilmemesi durumunda öngörülen mühletin ardından operasyona başlayacağını kararlı bir şekilde ortaya koydu.

Buna uygun olarak Pazar gecesi Suriye sınırında görevlendirilmek üzere komandolar konuşlandırıldı.

Operasyona ara verme anlaşmasının YPG’nin ağır silahlarının toplanması ve tahkimatları ile mevzilerinin imha edilmesini de kapsadığı ve tüm bunların beş gün içerisinde tamamlanacağı düşünüldüğünde, bunun kim tarafından denetleneceği sorusu da önem kazanıyor.

RUSYA'NIN SURİYE'DEKİ ROLÜ

Peki Soçi'deki görüşmeden Türkiye ve Rusya ne bekliyor? Rusya'nın, açık bir destek ifade etmekten çekindiği güvenli bölge kurma sürecinde rolü ne olur? Rusya niçin bu süreçte Türkiye’ye Suriye sınırının ötesinde terörle mücadele kapsamında operasyon yapma yetkisi veren, ancak bu yetkiyi de Esad yönetimi ile diyalog kurarak kullanmayı öngören Adana Mutabakatı’na vurgu yapıyor? 

İstanbul Okan Üniversitesi’nden Rusya-Türkiye ilişkileri uzmanı Dr. Habibe Özdal, “Ankara ve Moskova’nın Suriye’de birlikte çalışmaya başladıkları dönemin genel özelliği farklılıkları uyumlaştırmaya çalışmakoldu. Zirveden beklenen de Suriye’de savaşın sonuna doğru gittikçe zorlaşan bu farklılıkları uyumlaştırmak eğiliminin devamı olacaktır” diyor.

Her ne kadar Ankara'nın talep ettiği güvenli bölge, Kobani’nin batısından Irak sınırına kadar uzanan bölge olsa da, ABD ile varılan anlaşmaya göre güvenli bölgenin halihazırda Türkiye'nin operasyonu yürüttüğü bölgeyle sınırlı kalacağı öngörülüyor.

Euronews Türkçe’ye konuşan Özdal, “YPG’nin çekildiği yerlere Suriye ordusunun girmesi ve bu bölgeleri kontrolü altına alması Türkiye için herhangi bir sorun oluşturmuyor. Rusya, Suriye’de yeni anayasa çalışmalarının sekteye uğramaması vurgusu ile rejimin meşruiyetine zarar verilmemesi konusunda Türkiye’yi hassas davranmayı telkin ederken Ankara açısından ise güvenli bölgenin hayata geçirilmesi yarın gerçekleşecek olan görüşmesinin esasını oluşturacaktır” diye ekliyor.

13 Ekim'de SDG  ile Şam arasında, Rusya'nın arabuluculuğuyla varılan uzlaşıya göre, Suriye-Türkiye sınırının Suriye ordusu tarafından kontrol edilmesi öngörülürken, Suriye askerleri, söz konusu bölgenin önemli bir kısmına girdi. Dolayısıyla Soçi’deki görüşmede ABD askerlerinin çekildiği ve Suriye ordusunun girdiği bölgenin geleceği de masaya yatırılacak.

KREMLİN'İN TAVRI

Özdal’a göre; Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarına ilişkin genel görüşü, “Ankara’nın güvenlik endişelerinin anlaşıldığı ancak Rejimin meşruiyetine zarar verilmemesine” ilişkin çağrıda görülebilir:

“YPG’nin kontrolündeki bölgelerin Türkiye’nin yürüttüğü harekat sonrasında Suriye ordusunun denetimi altına girmesi ile Moskova açısından önemli bir fırsat yakalandı. Şöyle ki, bir yandan ABD askerleri bölgeden çekilirken diğer yandan SDG ile uzlaşı neticesinde Suriye ordusu alandaki varlığını arttırma imkanı elde etti. Üstelik Suriye’de rejim ile SDG arasındaki uzlaşı neticesinde tüm Türkiye-Suriye sınırını Suriye ordusu tarafından kontrol edilmesi hedefleniyor. Türkiye’nin kontrolündeki güvenli bölgenin durumu ise henüz netlik kazanmış değil.”

Güvenli bölge konusunda ise, Özdal, Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’de rejim ile yapılacak görüşmeler neticesinde ortak bir karar alınmasına çağrı yapabileceğini düşünüyor ve ekliyor:

“Bir diğer alternatif olarak güvenli bölgenin kontrolünün Suriye ordusu ile ortak bir güvenlik bölgesi oluşturulması olabilir. Moskova uzun süredir Ankara’yı sürecin içinde tutmaya önem vererek rejimin de gücünü tesis etmesine uğraşmıştı. Tüm bu çabaların boşa gitmemesi için Moskova rejimin varlığını arttıran ve Türkiye’nin de kabul edebileceği bir düzenleme ile masada yer alacaktır. Moskova, rejim ile Kürtleri uzlaştırdıktan sonra şimdi ikinci ve zor bir başka uzlaşı peşinde demek mümkün.”

Özdal, Rusya’nın Barış Pınarı Harekatı başladığında verdiği tepkiye bakıldığında Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlaşıldığı ancak sınır güvenliği konusunda Adana mutabakatının öngördüğü şekilde Türkiye ve Suriye’nin ortak sorumluluğuna vurgu yapıldığını düşünüyor ve ekliyor:

“Buna ek olarak İran’a da garantörlük sorumluluğu verildiğini hatırlatmak gerekir. Bir diğer vurgu ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye topraklarındaki varlığının kısa süreli olması gerektiğine ilişkin.”

Ancak uzmanlar, Rusya’nın zirve sırasında Ankara ile Şam arasındaki diplomatik iletişim kanallarını zorlamaya çalışacağı görüşünde.

SURİYE REJİMİ TECRİT HALİNİ AŞABİLECEK Mİ?

Özdal’a göre Moskova son dönemde bir yandan sıcak çatışmaların bitmesi ve takip eden süreçte siyasi çözümün adım adım uygulanmasını beklerken diğer yandan ise rejimin uluslararası alandaki izolasyonunu da kırmaya çalışıyor:

“Putin’in geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Körfez gezisinde kısmi bir başarı elde ettiği söylenebilir. Bu bakımdan Esad’la doğrudan müzakere Ankara’nın daha fazla karşı karşıya kaldığı bir öneri olacaktır.”

İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Talha Köse ise, Rusya’nın Soçi’de Türkiye’nin ABD ile koşullu ateşkes çerçevesinde kazandığı diplomatik başarıyı azaltmaya, Türkiye’nin sahadaki askeri ilerlemesini dengelemeye yönelik adımlar atabileceğini öngörüyor.

ANKARA'NIN KIRMIZI ÇİZGİLERİ

Euronews Türkçe’ye konuşan Köse, “Derin bir gerilim olmayacak, ancak Rusya bazı taleplerini rejim üzerinden söyletmeye çalışacak ve Ankara’nın masaya daha zayıf bir pozisyonda oturmasını isteyecek” diyor.

Köse’ye göre, Münbiç ile Ayn-al Arab’ın rejim güçlerinin eline geçmesi çerçevesinde burada PKK/PYD’nin rejimin milis gücü adı altında statü kazanması Ankara’nın karşı çıkacağı bir durum ve “kırmızı çizgi”; zira bu model Kamışlı, Kobani gibi başka yerlerde tekrarlanabilen bir model olabilir ve Türkiye açısından güvenlik tehdidi doğurabilir.

“Esad rejimiyle temas ise kısa vadede Türkiye’nin isteyeceği bir şey değil. Anayasa müzakerelerinden önce bunu yapmak Türkiye’nin sahadaki gücünü azaltır. Türkiye gerek daha önce bölgeye yaptığı harekatlarda kontrol ettiği bölge gerekse kendi topraklarındaki Suriyeliler göz önüne alındığında 7-7,5 milyon civarında Suriyelinin çıkarlarını temsil ediyor” diyen Köse, Türkiye’nin barış masasında bu aktörlerin siyasi pozisyonlarını temsil edeceğini düşünüyor:

“Rejimle erken bir tarihte masaya oturmak, yol haritası netleşmeden böyle bir angajman üstlenmek, bu aktörler nezdinde meşruiyetimizi zayıflatır ve Türkiye’nin barış sürecine katkısını azaltır”