Süleyman Özışık Yılmaz Özdil'in tükenişini yazdı
Gazeteci Süleyman Özışık, Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'in eski yazılarını ısıtıp ısıtıp yeniymiş gibi yayınlamasına tepki gösterdi. Özışık, "Hiç kusura bakmayın ama onu bu hâle okurları getirdi" diyerek Yılmaz Özdil okurlarına da göndermede bulundu.
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'in geçmiş yıllarda başka gazetelerde yayınlanmış bazı yazılarını, neredeyse hiç değiştirmeden kopyala yapıştır yöntemiyle yeniden yayınladığı ortaya çıkmıştı.
Yılmaz Özdil'in okurlarını bu şekilde kandırmasını sert bir dille eleştiren Süleyman Özışık, Türkiye gazetesindeki bugünkü yazısında "Atatürk tüccarı yazarın tükenişi…" başlıklı yazısında "Yakında yine, her şey unutuldu sanıp yardıra yardıra gelecek emin olabilirsiniz. Ama bu işin sonu, Firavun'un sonu ile aynı olacak." ifadelerini kullandı.
İŞTE SÜLEYMAN ÖZIŞIK'IN O YAZISI
Demiştim size… "Ayarı kaçtı" demiştim. "Ne yapacağını, ne yazacağını bilemez hâle geldiği için saçmalıyor" demiştim de inanmamıştınız.
İşte ortaya çıktı dün...
Atatürk tüccarı yazar, kaçak villa olayından sonra dengesini öyle kaybetmiş ki yazı yazacak mecali dahi kalmamış.
Ya, ne yapmış?
Eski tarihlerde yazdığı yazılarını allayıp pullamış, üstüne değişik bir başlık kondurmuş, okurlarına yeniymiş gibi kakalamış!
Gerçi Google'dan kopyaladığı bilgilerle Atatürk kitabı oluşturup, o kitabı okurlarına 2500 liradan çakan birinden ne beklersin ki?
Orada da aynı uyanıklığı yapmıyor muydu? "Atatürk hakkında hiç bilmediklerinizi bu kitapta topladım" diyordu di mi?
Peki kitapta Atatürk'le ilgili bilmediğimiz ne vardı?
"Atatürk bir çorabı giydikten sonra, diğer çorabı öbür ayağına muhakkak giyerdi."
Ve bir de...
"Atam her gün düzenli uyurdu ve o uykunun sonunda muhakkak uyanırdı."
"Yiyen yiyor nasılsa, yapıştııııırr" diyordu âdeta...
Hiç kusura bakmayın ama onu bu hâle okurları getirdi. O Erdoğan ve AK Parti nefreti içeren yazılar yazdı, okurları yemlenen tavuklar gibi dadandı. Adam Erdoğan nefreti üzerinden fırsatçılık yapıp Atatürk kitapları yazdı, okurları sırf Erdoğan'a kıllık olsun diye kitaplarına akın etti, 2500 lira bayıldı.
Onların kutsamaları sayesinde kendinden geçti. E, sineğe de bir damla rakı içirsen, kendini helikopter sanmaya başlar birader!
Bizimki de o misal!
Nice zamandır yüce tepelerde dolaşıyor, "Ben iki cümle karalarım herkese günün köşe yazısı diye okuturum" diye hava atıyordu.
Kibir işte!
Firavun nasıl boğuldu sanıyorsunuz?
Hazreti Musa denize doğru koşuyor, Firavun da peşinde... Hazreti Musa denizi yardırınca Firavun bir an tereddüt ediyor "Peşinden gitsem mi gitmesem mi?" diye. O sırada yanındaki veziri Hâmân "Efendimiz denizi yardıran sizsiniz Musa değil, yürüyün" diye veriyor gazı...
Gidiş o gidiş!
Bizimkini de okurları böyle gaza getirdi işte. Adamı gazladıkça gazladılar, "Baba sen nasıl bir kralsın ya" dediler. "Türkiye'de kitabı en çok satan adam", "Yazıları en çok okunan yazar" falan filan dediler.
Adam "denizi ben yardırdım" diye inanmış olacak ki, gitti denizin kenarında olmayan villasını yardıra yardıra denize sıfır hâle getirdi. "Bana karada ölüm yok" diyerek devlete ait 135 metrekarelik kara parçasını da villasının üzerine ekledi.
Ama işte kahrolası federaller kaçak yapıyı ortaya çıkarıverdi.
Sandı ki o sihirli cümleleriyle iki inkâr yazısı yazınca herkes mevzuyu unutacak. Sandı ki "Kaçak yapı yok. Kaçak varsa kendi ellerimle yıkarım o evi ama yok inanın bana" deyince herkes inanacak. Sandı ki ekranda birkaç espri yapınca, hele hele "Benim sarayım 2 göz oda kardeşim. Erdoğan'ın sarayı gibi değil ki" deyince herkes "Oh tamam, o zaman sıkıntı yok" diyecek.
Ama öyle olmadı.
Önüne gelen herkese "Hırsız, yolsuz" damgası yapıştıran biri unutulmazdı kolay kolay ve o da unutulmadı. Çevre Bakanlığı, Belediye ve tabii ki halk işin peşini bırakmayınca kaçak villası yıkıldı.
Suçluluk böyle bir şey işte...
Suçüstü yakalanınca ne yazacağını bilemez hâle geldi. Her zaman yaptığı gibi Atatürk yazılarına sığındı olmadı, "Bana biraz izin" dedi olmadı, kaçtı olmadı. "Yazıları bırakmak için bana 5 milyon dolar teklif ettiler" dedi.
O hiç olmadı.
Bir iki deneme yazısı yazdı ama onlar da tam anlamıyla tükenmişlik sendromunun belirtilerini gösteren yazılardı.
Sonunda eski yazılarını yeniymiş gibi millete yutturmaya çalıştı ve orada da suçüstü yakalandı.
Şimdi geriye bir iki deneme kaldı.
Yakında yine, her şey unutuldu sanıp yardıra yardıra gelecek emin olabilirsiniz. Ama bu işin sonu, Firavun'un sonu ile aynı olacak.
Yani gidiş, o gidiş!..
YILMAZ ÖZDİL'İN KOPYALA YAPIŞTIR YAZILARINDAN BİR ÖRNEK: