Ünlü sanatçı Zihni Göktay'dan koronavirüs yorumu! Bu ilahi bir ikaz

Koronavirüs hakkındaki düşüncelerini aktaran tiyatrocu Göktay, “Ben Cenabıhakk’ın bizi ikaz ettiğini düşünüyorum." İfadelerini kullandım.

Zihni Göktay, Türk tiyatrosunun eski geleneklerini bize hatırlatan son oyunculardan biri... ‘Lüküs Hayat'taki Rıza, ‘Cibali Karakolu'ndaki Komiser Cafer, ‘Bizimkiler' dizisindeki Muvaffak Bey, onun hafızalara kazınan karakterleri... Elli yedi senelik sanat hayatını devam ettiren Göktay, aynı zamanda eski bir Dersaadetli. Göktay, koronavirüs ile ilgili dikkat çeken değerlendirmede bulundu.

İşte o röportaj;

Dünya, koronavirüs salgınıyla enteresan bir zamandan diliminden geçiyor. Sizin karantina günleriniz nasıl geçiyor?

Men sabere zafere... (Sabreden zafer kazanır) Sabretmek durumundayız. Kırk gündür hanımla birlikte evdeyim. Sağ olsunlar çocuklarım ihtiyaçlarımı getiriyor. İhmal ettiğim şeyleri okumaya çalışıyorum. Aynı anda üç kitaba devam ediyorum. Otobiyografik kitaplara, klasik eserlere ve eski tiyatro eserlerine bakıyorum.

Yaradan bizi ikaz ediyor

SALGIN HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Ben Cenabıhakk'ın bizi ikaz ettiğini düşünüyorum. Nasıl, zamanında Pompei olayı oldu!.. Ben böyle şeylere inanırım. Yaradan, insanlar azdıkça “Kendinize gelin” mahiyetinde önümüze birtakım şeyler çıkarıyor.

MAZİDE BUGÜNLERİ HATIRLATAN ŞEYLER YAŞAMIŞ MIYDINIZ?

Eski salgınları dinledik ama yaşamadık. Tabii, bugünler sokağa çıkmama bakımından bana biraz ihtilal zamanlarını da hatırlattı. Ama ihtilal günlerinde bile tiyatro yapmıştık. Koronavirüs yüzünden 57 senelik meslek hayatımda ilk defa sahnelerden bu kadar uzak kaldım.

NASIL TİYATRO YAPTINIZ İHTİLAL GÜNLERİNDE?

12 Mart 1971 Muhtırası'nda Ankara Meydan Sahnesinde oyuncuydum. Tabii, o zaman gece belirli bir saatten sonra sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Oyun saatlerini öne çektik, tiyatro inkıtaa uğramadı. 12 Eylül döneminde de yine gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi ama Şehir Tiyatroları olarak oyunları akşam oynadık.

ESKİ RAMAZANLAR MEKANİK DEĞİLDİ!

Zihni Göktay “Ramazana bu sene tecritte merhaba dedik. Sizin zihninizde kalan eski ramazanlar nasıldı?”

Dersaadet'te ramazanlar dolu dolu yaşanırdı. İki katlı kâgir evlere yaşardık, yemekler günlük yapılırdı. Herkes ayağını yorganına göre uzatırdı. Yardımlaşma vardı; bir evden kızartma kokusu gelse her yere dağılırdı. Komşu hakkı, göz hakkı düşünülür “Size de kokmuştur” denilerek yemekler etrafa ikram olunurdu. İstanbul'un meyve sebzesi kendi kendine yetiyor, dışarıdan pek bir şey gelmiyordu.

Sonra, mahyalar yağ kandilleriyle kurulurdu. Ezanlar da hoparlörle değil, çıplak sesle okunurdu. Müezzin bizzat minarenin şerefesine çıkar elini şakağına koyardı. Mekanik ve elektronik hiçbir şey yoktu. Zaten Bilâl-i Habeşi de mikrofondan okumadı ki... Tabii şimdi metropolde bu şekilde oldu.