Türkiye'de koronavirüsün tedavisi iyileşmiş hastalardan alınan kan örnekleri ile yapılacak
Sağlık Bakanlığı ve Kızılay harekete geçti. Ortak çalışma ile koronavirüsünün tedavisi Türkiye'de başlıyor. İyileşmiş hastalardan alınacak plazma kan ürünü ile kritik durumda olan hastaların tedavisine başlanacak.
Ölümcül koronavirüsünün tedavisini tüm dünya arıyor. Dünyada virüsü yenmek için çeşitli yöntemler kullanılmaya devam edilirken Türkiye'den de yeni bir tedavi yöntemi uygulanmaya başlanıyor.
İYİLEŞMİŞ HASTALARDAN KAN ALINACAK
Sağlık Bakanlığı ve Kızılay harekete geçti, üniversiteler
destek verdi. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla
mücadelede iyileşmiş hastalardan alınacak plazma kan ürünü ile
kritik durumda olan hastaların tedavisine başlanacak. Sağlık
Bakanlığı koordinasyonunda, Kızılay ve Hacettepe Tıp Fakültesi
başta olmak üzere çeşitli üniversitelerin desteği ile çok yakın bir
tarihte Kovid-19 geçirip sağlığına kavuşmuş ve testleri negatif
sonuç vermiş gönüllü donörlerden alınacak kandan, hastalığa karşı
gelişen antikorların bolca bulunduğu plazma ayrılarak ağır
durumdaki hastalara nakledilecek.
AĞIR DURUMDA OLANLARA ÇARE OLABİLİR
Koronavirüs salgınında ağır durumdaki hastalar için çare
olabileceği düşünülen pasif antikor tedavisine Türkiye'de de
start veriliyor. Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda, Kızılay ve
Hacettepe Tıp Fakültesi başta olmak üzere çeşitli üniversitelerin
desteği ile çok yakın bir tarihte Kovid-19 geçirip sağlığına
kavuşmuş ve testleri negatif sonuç vermiş gönüllü donörlerden
alınacak kandan, hastalığa karşı gelişen antikorların bolca
bulunduğu plazma ayrılarak ağır durumdaki hastalara
nakledilecek.
HABERİ İLK KIZILAY BAŞKANI VERDİ
Kovid-19 salgınında dünyanın gündeminde olan plazma naklinin
ülkemizde de başlatılacağının işaretini ilk olarak, Türk Kızılayı
Başkanı Dr. Kerem Kınık, sosyal medya hesabından verdi ve
"Bugün önemli bir proje üzerinde çalıştık ve hastalarımız
için ümit veren bir noktaya geldik Hacettepe, Kızılay Kan/BioBanka
ve Sağlık Bakanlığı Korona Bilim Kurulundan Hocalarımız, Plazma
Transfüzyon Tedavisinin etkinliği konusunda görüş
birliğindeler" dedi.
Bu tedavinin Türkiye'de uygulanabilmesinin en önemli destekçilerden biri olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Hacettepe Hastaneleri Kan Merkezi ve Aferez Ünitesi Direktörü Prof. Dr. Osman Özcebe, tüm detaylarını anlattı.
SAĞLIK BAKANLIĞI KOORDİNASYONUNDA KIZILAY ELİYLE
YAPILACAK
Özcebe, "Kızılay ve sağlık kurumlarımızın katkısı ile bu
organizasyon ülkemizde de kolaylıkla yapılabilir. Bütün dünyada
olduğu gibi Sağlık Bakanlığımız da bu işin farkında ve artık
elimizde iyileşmekte olan hastalarımız da var. Dolayısıyla bir
hafta 10 gün gibi bir süre daha geçtikten sonra, bu kişilerden
plazma toplanmasına başlanacak, diye düşünüyorum. Bu projede Sağlık
Bakanlığının destekleyenlerin başında ise kan tedariğinin en büyük
başrol oyuncusu olan Kızılay, üniversitelerimiz ki benim de mensubu
bulunduğum Hacettepe Üniversitesi de dahil, her türlü bilgi ve
'Know How'larını bu sistemin kurulması için ortaya koyacak. Sağlık
Bakanlığı ve bakanlığa bağlı idari ve sağlık birimleri de bu
organizasyonun içinde olacak. Bütün Avrupa ülkelerinde de bu iş bu
şekilde yürütülüyor. Bu tedavi, tek başına, küçük ölçekli
laboratuvarlarda yürütülebilecek bir organizasyon değil" dedi.
PLAZMALAR İKİNCİ SALGIN DALGASINDA DA
KULLANILABİLİR
Sistem uygulanmaya başlandığında toplanan plazmaların ihtiyaçtan
fazla temin edilmesi durumunda, olası bir ikinci dalga koronavirüs
salgınında da kullanılabileceğini vurgulayan Özcebe, "Bu plazmalar
uygun şartlarda dondurularak saklanabilirse, ileride muhtemelen
eritilerek tekrar kullanılabilir. Ayrıca özel sanayi tipi ilaç ve
kan ürünü üreten fabrikalarda, bu plazmaların işlenerek konsantre
hale getirilip hazır ticari preparatlar haline de dönüştürülmesi de
mümkün. Virüs bu arada bariz bir mutasyon geçirmez ve elimizdeki
antikorlara hala duyarlı kalabilirse, yani hedef tahtasında kalmaya
devam ederse, böyle bir avantajı da söz konusu olabilir" diye
konuştu.
TÜM TEDAVİLERE RAĞMEN...
Vücudun kendi bağışıklık sisteminin geliştirdiği veya çocukluk
çağından itibaren aşı ile oluşturulan antikorları, 'mikroplar
vücudumuza girdiği zaman onları tanıyarak anında yok eden sihirli
mermicikler' olarak tanımlayan Özcebe, şu bilgileri verdi:
"Hedefe yönelik tanımlanmış silahlar diyebiliriz bunlara. Bir enfeksiyon geçirdiğiniz zaman, genellikle buna karşı bağışıklığınızın kalıcı olmasını sağlayan bu antikorlardır. Aşı ile antikorları oluşturduğumuz zaman da olası etkenlere karşı koruma sağlamış olursunuz. İyileşmiş olan kişinin kanından bu antikorları elde edip, enfeksiyonla savaşan ve bağışıklık sistemi zayıf olduğu için hastalığı ağır geçiren başka bir hastaya verdiğimiz zaman ise hastanın iyileşme sürecine önemli boyutta katkılarda bulunur. Buna pasif immünizasyon (bağışıklık) diyoruz."
YENİ BİR YÖNTEMMİŞ GİBİ SUNULMASIN
Bu yöntemin yeni bir yöntemmiş gibi sunulmasının da doğru
olmadığının altını çizen Özcebe, "Daha önce de pandemi (küresel
salgın) ve endemi (bölgesel salgın) şeklinde seyretmiş olan pekçok
enfeksiyonda bu yöntem kullanıldı. Bunun tipik örnekleri 2009
influenza (H1N1) endemisi, 2014'de Ebola ve 2015'te MERS, bütün bu
salgınlar sırasında bu antikor transferi yani pasif immünizasyon
kullanılmıştır. Kovid-19 salgınında niye tekrar gündeme geldi?
Çünkü yüzde 5'lik bir hastada, hastalık ağır seyrediyor; hastaların
yaklaşık yüzde 1'ini de kaybediyoruz. Bu, yüzde 5'lik hastanın ise
bir kısmı, yoğun bakımlarda solunum desteğine ihtiyaç duyuyor. Yani
elimizdeki denenmiş ve kısmi olarak etkinliği gösterilmiş tüm
tedavi yaklaşımlarına rağmen kesin çözümü yok.Hastalarımızın bir
kısmını kaybediyoruz bu nedenle. Uygun bir organizasyonla,
yapılması zor bir işlem değil plazma nakli ile pasif antikor
tedavisi aslında. Türkiye'de de Sağlık Bakanlığı önderliğinde bu
tedavi yapılabilir" dedi.
AVRUPA STANDARTLARINDA KAN BANKACILIĞI SİSTEMİMİZ
VAR
Türkiye'nin bu iş için alt yapısının hazır ve Avrupa
standartlarında çok kuvvetli bir kan bankacılığı sistemi olduğunu
vurgulayan Özcebe, "Avrupa Birliği direktiflerine tamamen uygun,
son derece eğitimli, donanımlı yeterli teknik altyapısı olan kan
bankacılığı sistemimiz var. Kızılay bu sistemi büyük oranda kontrol
edip işletiyor hali hazırda. Dolayısıyla Türkiye'de bu yöntemin
uygulanmaması için hiçbir neden yok. Etkili olacağı hasta grupları
ise tanımlanmış durumda: Yoğun bakımda destek tedavisine ihtiyaç
duyan hastalar. Ayrıca, kan transferi yaptığımız kişiye de
aldığımız kan ürünün zarar vermemesi için katı kurallarımız var.
Bağış yapacak kişilerin de evrensel kan bankacılığı donör
kriterlerine uygun olması lazım. Enfeksiyonu geçirdikten,
semptomları bittikten en az 2 hafta sonra hem boğazdan alınan
sürüntü, hem de alınan kan örneğinin PCR testlerinde negatif çıkmış
olması gerekiyor. Donörden alınacak serumun ne şekilde işleneceği,
hangi testlerin yapılacağı, bütün bunlar tanımlandı. Bu plazma
naklinin çok fazla riski de yok" şeklinde konuştu.
DÜNYADA DA BAĞIŞÇI ÇAĞRILARI BAŞLADI
Koronavirüs salgınında pasif antikor tedavisinin ilk olarak
Çin'deki meslektaşları tarafından küçük ölçekli çalışmalarla
denendiğini hatırlatan Özcebe, sözlerini şöyle noktaladı:
"Daha sonrasında Batı dünyasında yapılan 5 hastalık bir çalışmada, pasif antikor transferinin ağır hastaların yoğun bakımdan, solunum desteğinden kurtulma ve taburcu olma şansını artırdığı gösterildi. Buna binaen dünyanın önde gelen büyük sağlık kuruluşlarından WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ile Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA, bu ayın 24'ü itibariyle bu salgında bu yöntemin kullanılabileceğini resmi olarak açıkladı ve ABD başta olmak üzere kamuoyuna da ilanlar verilip Kovid-19 geçirip iyileşmiş kişilere plazma bağışında bulunma çağrısı yapıldı."