Süleyman Özışık: Yumurtadan anlamak için yumurtlamak gerekmiyor
Türkiye Gazetesi Yazarı ve Nethaber Genel Müdürü Süleyman Özışık bugünkü köşe yazısında CHP'nin nasıl ülkenin gelişimine engel olmaya çalıştığını örnekler vererek anlattı. Süleyman Özışık kendisine yapılan eleştirilere de köşesinden cevap verdi..
Çok değerli kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa,
kütüphanenin bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder
ve "Burası bundan sonra sana
emanet" der.
Aradan aylar geçer.
Koca Ragıp Paşa, "Bizim kütüphane ne
âlemdedir" diye merak eder ve ansızın ziyarete
gider.
Kapıdan içeri girdiğinde dünyası başına yıkılır! Her yer
pislik içindedir. Bazı kitaplar yerlerdedir. Raflardaki kitapların
üstünde de bir karış toz vardır... Canı acayip sıkılır ama belli
etmemeye çalışır...
Bakımdan sorumlu memura yaklaşır "Seni tebrik ediyorum
evladım" der şaşkın şaşkın bakan
memura... "Sen gerçekten de çok çok emniyetli
adammışsın. Sana teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin.
Aferin!"
CHP'nin durumu tam da budur!
Atatürk kendilerine bir ülke teslim etti. O gün bugündür emanet
edilen o ülke bir gıdım değişmesin diye mücadele edip
duruyorlar. Atatürk neyi kurmuşsa, kurduğu gibi kalmasını
isterler!..
Zamanın ruhu diye bir şey vardır di mi?
Bugün elzem olan şey, yarın ihtiyaç duyulmayan şeye dönüşür. Ya da
değişen dünya düzeninde o şeyi geliştirmek gerekiyor.
Ama yok arkadaş, bunlarda böyle bir anlayış yok. "Atam
yaptı. Bu ülke bize böyle teslim edildi. Değiştirmelerine izin
vermeyiz, dokundurmayız!" diye feveran eder
dururlar.
Bugüne kadar bu anlayışla nelere itiraz ettiklerini hepimiz az çok
biliyoruz.
Yani düşünebiliyor musunuz Atatürk'ten sonra tek icraatları olmuş.
Bayrak ipi üretimi yapmışlar. Bayrak ipi yahu. Bayrağı göndere
çekmek için kullanılan ip var ya. O işte... Onu da
ayinler, törenler, şölenler eşliğinde yapmışlar.
Onun dışında köprü mü yapılacak?
Yok, yapamazsın.
Hızlı tren, tünel, Marmaray, duble yollar, şehir hastaneleri,
havalimanları mı yapacaksın?
Yok...
Yaptırmayız diyorlar, başka bir şey demiyorlar. Çağın gereklerine
göre kanunlar mı düzenlenecek?
Koştura koştura Anayasa Mahkemesi'ne giderler.
Yani mümkün olsa, "Şapka Kanunu devam etsin, kanuna
uymayanları kurusunlar diye ipe
asalım!" diyecekler.
Şimdi kaç gündür Sosyal Medya Düzenlemesi ve Çoklu Baro Düzenlemesi
yaşanıyor ya. İktidar bu mecralarla ilgili bir düzenleme yapmak
istiyor. Yok, yaptırmayız diye hezeyanlar içinde
bağırıyorlar.
Almışlar yanlarına terörist sevici baroları, mimar odalarını
falan...
Kendilerince bir kıyamet çatlağı oluşturmaya çalışıyorlar. İktidar,
"Gelin bunu birlikte tartışalım, en doğrusu neyse birlikte
karar verelim" diye davet ediyor.
"Yok, gelmeyiz" diyorlar.
"E, o zaman ben düzenlemeyi
yaparım" denilince bu kez, "Yok
yaptırmayız" diye yine bağırıyorlar.
Bu sefilliği eleştiren benim gibileri de yerden yere
vuruyorlar.
Habertürk'te, "Ben terörist savunucusu barolara ve bu barolara
bağlı avukatlara güvenmeme hakkımı kullanmak istiyorum" dedim
diye bir sürü avukat toplanmış bana tepki gösteriyor.
İçlerinde avukat olup bana galiz küfürler eden, ağzına gelen
hakareti ardı ardına sıralayan avukatlar var. Bana gösterdikleri
tepkinin onda birini mensubu oldukları barolara göstermiş
olsalardı, ortada terörist sevici bir tane baro kalmazdı.
Ama yok, yapamazlar çünkü oralara dokunulmasını istemiyorlar.
En komiği de ne biliyor musunuz?
Tutturmuşlar "Süleyman Özışık hukukçu değil. Ne anlar
hukuktan. Siz onu hukukun tartışıldığı programlara nasıl davet
eder, konuşturursunuz" diyorlar.
Doğru, hukukçu değilim.
Yani "Bu yıl oruç tutmak
ertelensin" diyen Şaban Sevinç ne kadar
ilahiyatçıysa, ben de o kadar hukukçuyum!
"Şu korona döneminde namaz kılınmasın" diyen
Ayşenur Arslan ne kadar İmam Hatipliyse ben de o kadar hukuk
fakültesi mezunuyum.
Anladın?
Kaldı ki...
Ben ekrana çıkıp Türk Ceza Kanunu'nun 129'uncu maddesinin b bendini
tartışmıyorum. Kendisine hukukçu diyenlerin teröristlere destek
veremeyeceğini söylüyorum sadece...
Sen LGBT'liler hakkında konuşunca ben sana, "İ..e
misin?" diye soruyor muyum kardeşim?
Yazıya hikâye ile başladım, hikâye ile bitireyim.
Adamın biri yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik'e gösterip
fikrini sormuş. Neyzen, beğenmediğini ifade etmiş. Sinirlenen
adam, "Sen hiç roman yazmadın ki nasıl bu kanaate vardın
hemencecik" diye çıkışmış.
Neyzen'in cevabı manidar:
"Ben yumurtanın tazesini, bayatını, cılk olanını bilirim.
Yani yumurtadan anlarım. Ama bugüne kadar hiç
yumurtlamadım!.."
Başka söze gerek var mı?
Dipnot: Anlamayanlar ve kendince algı operasyonu yönetenler
için tekrar söyleyeyim. Çoklu barodan yana taraf olan biri
değilim.
Sadece terörist sevici, din düşmanı barolara çekidüzen verilmesi
gerektiğini savunuyorum. Barolar kendine bu çekidüzeni verirse
çoklu baroya gerek kalmayacak zaten.
Kapiş?