Medyadaki intihar haberleri yeni intiharları tetikliyor

İstanbul ve Antalya'daki olaylar, medyanın bu tür ölümleri nasıl yansıtması gerektiğine dair bir tartışma da doğurdu.

Psikiyatrlar, Türkiye'de intihar düşüncesi olan ama harekete geçmemiş belli bir kitle olduğunu, medyanın haberlerinin özellikle bu kesimi etkileyebildiği görüşünde.

Haliç Üniversitesi'nden Ayhan Akcan medyanın haberlerinde 'taktik vermemesi' gerektiğini söylüyor:

"Taklit veya kopya dediğimiz intiharlar, medyada yer almalarından sonra yayılıyor. İntihar edenlerin yüzde doksanında ruhsal problemler var, yarısında depresyon var. Dolaylı yoldan Türkiye'deki depresyonda olan kişilerin de intihar etme riski var. Bu oran ihmal edilebilir bir oran değil. Depresyon oranı yüzde 3, yüzde 4 ki bunların üçte birinde de bizim majör dediğimiz ciddi depresyon ve intihar düşünceleri veya intihar eylemleri olabilir.

"Yılda yaklaşık 5 binin üzerinde intihar vakası var. Tamamlanmamış intihar vakası da 100 binin üzerinde. Yani Türkiye'deki depresyon vakalarının tahmini 1 milyon civarında olduğunu düşünürsek en az 200 - 300 bin kişide intihar düşüncesi olabilir. Bu insanlara intihar şekli olarak taktik veya kopya verebilirsiniz. Onun için biz diyoruz ki intihar olguları medyada yer alırken dikkatli olunması lazım."

Akcan, intihar haberlerinde ölüm şeklinin ne olduğunu anlatmanın riskli olduğunu söylüyor ve siyanürle ilgili bazı haber kuruluşlarının yaptığı ayrıntılı haberleri eleştiriyor.

Küçükparlak, Antalya'daki vakadaki ölüm nedeniyle Fatih'tekinin aynı olmasının tesadüf olma ihtimalinin düşük olduğunu savunuyor.

Psikiyatrist Küçükparlak, siyanürün kelime olarak dahi kullanılmaması gerektiğini düşünüyor ve kavramı dillendirirken de ağırlıklı olarak 'intiharda kullanılan toksik madde' ifadesini kullanıyor.

Küçükparlak'a göre medyanın intihar notlarını paylaşması da büyük bir yanlış:

"Bu intihar notu o kişinin yakınları ya da geride kalan tanıdıkları açısından tabii ki önemlidir. Ama intihar notunu kitlelere ulaştırdığında o zaman yine şöyle bir risk oluyor; İntihar düşüncesi olan ama meramını anlatamayan insanlar 'demek ki kitlelere bir mesaj ulaştırmanın yolu intihar olabilirmiş' diye bir sonuca da varıyor. Bu da yine intihar riskini artıran bir unsur oluyor."

Bu arada Türkiye Psikiyatri Derneği bir açıklama yayımlayarak, "medyada intihar vakalarının tüm detaylarıyla, dramatize edilerek, görsel öğeler eşliğinde sunulmasının, intihara eğilimli insan üzerinde olumsuz etkiler yarattığını" belirtti.

Derneğin açıklamasında intihar haberleriyle, intihar vakaları arasındaki ilişkiyi gösteren iki örnek de verildi.

Buna göre yıllar önce Boğaziçi Köprüsü'nde intihar girişimi haberlerinin verilmesinin kesilmesinden sonra intihar girişimleri azaldı ve Avusturya'da intihar haberlerinin kısıtlanmasından sonra intihar olguları düştü.

Dernek, haberlerde yönteme değinilmemesini, en basit ve yoksun bilgilerle, ayrıntılara değinilmeden haber yapılmasını, intihar davranışına yönelik alternatiflerin vurgulanmasını ve intiharın hiçbir zaman yüceltilmemesini savunuyor.

Dernek, haberlerde bireylerin intihar düşünceleriyle baş etmelerine yardımcı olabilecek kurumlar, tedavi seçenekleri hakkında bilgi verilmesini de öneriyor.

Açıklamada Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi'ndeki ilgili bölüm de paylaşıldı.

Bu bölümde, "İntihar olayları hakkında haber çerçevesini aşan ve okuyucu veya izleyiciyi etki altında bırakacak nitelikte ve genişlikte yayın yapılmamalıdır. Olayı gösteren fotoğraf, resim veya film yayınlanmamalıdır" ifadesinin yer aldığı ancak medyanın bu kurala uymadığı belirtildi.